1913'den 1993'ün sonuna kadar süren, kendisine ayrılan zaman içinde, Abidin Dino yüzyılı bir ucundan öbürüne geçti: Bir yıldız gibi. Bir gazeteci, bir yazar, bir şair, bir ressam, bir heykeltıraş, büyük bir sanatçı gibi. Herkesle eşit eşite davrandı. Özellikle arkadaşlarıyla, dostlarıyla, yoldaşlarıyla, yolcanlarıyla, sevdiklerinin kendisine sadece adıyla hitap etmelerini istedi: Abidin. Ne "sayın"ın ön gelmesi ne "bey"in son gitmesine tahamül edebildi. Eşitlikten yana olmayı bizzat kendi yaşamında gösterdi. Başka örnekleri de var bunun elbette. Abidin'i 1970'lerin başında tanıdım. 1980'lerin Paris'inde arkadaşlığımız düzenli görüşmelerle perçinlendi: Her on beş günde bir, bazen daha sık, bir araya geldik. Çoğunlukla eşi Güzin'le birlikte oturdukları ev-atölyelerinde. Abidin için resim ve heykel atölyesi olan ev-mekan, Güzin için yazım atölyesi görevini yerine getiriyordu. Güzin'in yazıları/makaleleri, bilimsel çalışmaları, kitapları, çevirileri bunun ispatıdır/tanıklarıdır.
Abidin'le karşılıklı konuşmalarımız yanında zaman zaman belli bir konuda, örneğin bir sergisi vesilesiyle, gazeteci yöntemiyle ciddi hemde ne kadar ciddi söyleşiler yaptığım da oldu. Abidin'i tanıtmak, sevenlerine anımsatmak için burada onunla yaptığım söyleşilere yer veriyorum. Bu söyleşilerin kimine zaman zaman eşi Güzin Dino da katıldı. Bunları okuduğunuzda Abidin'in yaşamı/hayatı ve sanatı üzerine daha derinlemesine bilgilere sahip olacaksınız. Onu biraz daha iyi tanıma olanağını da bulabileceksiniz sanıyorum. Söyleşilerle birlikte Abidin ve sanatına ilişkin yazılarıma da yer veriyorum; aynı amaçla; onu daha yakından tanıtmak umuduyla.
Umarım dikkatinizi çeker. Ve yeri doldurulamaz Abidin'i anmak için bir vesile olur.
1913'den 1993'ün sonuna kadar süren, kendisine ayrılan zaman içinde, Abidin Dino yüzyılı bir ucundan öbürüne geçti: Bir yıldız gibi. Bir gazeteci, bir yazar, bir şair, bir ressam, bir heykeltıraş, büyük bir sanatçı gibi. Herkesle eşit eşite davrandı. Özellikle arkadaşlarıyla, dostlarıyla, yoldaşlarıyla, yolcanlarıyla, sevdiklerinin kendisine sadece adıyla hitap etmelerini istedi: Abidin. Ne "sayın"ın ön gelmesi ne "bey"in son gitmesine tahamül edebildi. Eşitlikten yana olmayı bizzat kendi yaşamında gösterdi. Başka örnekleri de var bunun elbette. Abidin'i 1970'lerin başında tanıdım. 1980'lerin Paris'inde arkadaşlığımız düzenli görüşmelerle perçinlendi: Her on beş günde bir, bazen daha sık, bir araya geldik. Çoğunlukla eşi Güzin'le birlikte oturdukları ev-atölyelerinde. Abidin için resim ve heykel atölyesi olan ev-mekan, Güzin için yazım atölyesi görevini yerine getiriyordu. Güzin'in yazıları/makaleleri, bilimsel çalışmaları, kitapları, çevirileri bunun ispatıdır/tanıklarıdır.
Abidin'le karşılıklı konuşmalarımız yanında zaman zaman belli bir konuda, örneğin bir sergisi vesilesiyle, gazeteci yöntemiyle ciddi hemde ne kadar ciddi söyleşiler yaptığım da oldu. Abidin'i tanıtmak, sevenlerine anımsatmak için burada onunla yaptığım söyleşilere yer veriyorum. Bu söyleşilerin kimine zaman zaman eşi Güzin Dino da katıldı. Bunları okuduğunuzda Abidin'in yaşamı/hayatı ve sanatı üzerine daha derinlemesine bilgilere sahip olacaksınız. Onu biraz daha iyi tanıma olanağını da bulabileceksiniz sanıyorum. Söyleşilerle birlikte Abidin ve sanatına ilişkin yazılarıma da yer veriyorum; aynı amaçla; onu daha yakından tanıtmak umuduyla.
Umarım dikkatinizi çeker. Ve yeri doldurulamaz Abidin'i anmak için bir vesile olur.