Nerede bağdan bağa akseden o musiki âlemi, nerede Hapap'ın Osgihan emminin udunun sesi, nerede Santuri Onnik emminin şek şakrak oyun havaları, nerede Efrem dayının, yani Kemani Ethem'in o nağmeli keman sesi...' Hani, nerede bağdan bağa mis gibi mırmırik şarabının kokusu, nerede geceyarıları mahzenlerde gizlice yapılan mis kokulu rakıların, amberi diye anılan kaçak likörün? Ellerindeki bakır kalaylı tokat meşrapalarını topraağa gömülü küplerden doldurup, "Haydi ağalar, iyiliğe!" deyip, sıhhate, afiyete içen o insanlar neden sessizliğe gömülmüş? Hangi acı poyraz esip de seni böyle tarumar etmiş? Rüya gibi şehirler gördüm, İtalya'da Po ovasını, göz alabildiğine uzanan üzüm bağlarını gördüm, Fransa'da Burgonya'yı, o göz kamaştıran yeşillikleri gördüm, Fransa'da Burgonya'yı, o göz kamaştıran yeşillikleri gördüm ama hiçbiri Tokat'ın yerini tutmadı. Tokat denen o bir avuç şehir, kutsal kitapların Dicle ile Fırat'ın ortasına yerleştirdiği cennetten dah güzeldi benim için. Bir garip şarkı gibi içimde hep var oldu, hep ona dair düşler kurdum. O düşlerde gündoğumunda annemle birlikte kalkıp ineklerimizi çobana saldık, ahırı itina ile temizledik, bahçeye inip domates, isot topladık, akşam olunca sobadan mangala ateş çektik, fosul kebabı yaptık, babam pastırmaları fukara yaması gibi iri iri kesti, kilere inip anamın kurduğu pazı,hıyar, lahana turşusunu tasa koydum, elimdeki bakraca henüz kaynamakla olan, daha sönmemiş üzüm şarabını, mırmıriki doldurdum, bir maşrapa da anamdan gizli kafama diktim... "Ne diyorsun deli oğlan? Sen parmak kadar çocuksun, bilirim ateş gibi oğlansın ama İstanbul'da ateşini hemen söndürürler. Allah saklasın, devler ülkesinde bir cüce! Öyle bir şehir ki, tozu kalmaz insanın. Neyse, bak da ayağını sağlam basasın ki kaymayasın, çünkü kayarsan kimse kolundan tutmaz. Allah korusun, bir tekme de onlardan yersin. Büyük şehrin büyük derdi, temizliği olduğu kadar pisliği vardır. Agop, ben bütün delileri severim. Yahu senin anan da baban da aklı başında insanlar, nasıl ola da parmak kadar bir çocuğu...! Her neyse, yol görülmüş bir kere. Ne derler, 'giderim diye yol duymasın, satarım diye mal duymasın.' Kafan çalışıyor, bak ki iyiye çalışsın."
Nerede bağdan bağa akseden o musiki âlemi, nerede Hapap'ın Osgihan emminin udunun sesi, nerede Santuri Onnik emminin şek şakrak oyun havaları, nerede Efrem dayının, yani Kemani Ethem'in o nağmeli keman sesi...' Hani, nerede bağdan bağa mis gibi mırmırik şarabının kokusu, nerede geceyarıları mahzenlerde gizlice yapılan mis kokulu rakıların, amberi diye anılan kaçak likörün? Ellerindeki bakır kalaylı tokat meşrapalarını topraağa gömülü küplerden doldurup, "Haydi ağalar, iyiliğe!" deyip, sıhhate, afiyete içen o insanlar neden sessizliğe gömülmüş? Hangi acı poyraz esip de seni böyle tarumar etmiş? Rüya gibi şehirler gördüm, İtalya'da Po ovasını, göz alabildiğine uzanan üzüm bağlarını gördüm, Fransa'da Burgonya'yı, o göz kamaştıran yeşillikleri gördüm, Fransa'da Burgonya'yı, o göz kamaştıran yeşillikleri gördüm ama hiçbiri Tokat'ın yerini tutmadı. Tokat denen o bir avuç şehir, kutsal kitapların Dicle ile Fırat'ın ortasına yerleştirdiği cennetten dah güzeldi benim için. Bir garip şarkı gibi içimde hep var oldu, hep ona dair düşler kurdum. O düşlerde gündoğumunda annemle birlikte kalkıp ineklerimizi çobana saldık, ahırı itina ile temizledik, bahçeye inip domates, isot topladık, akşam olunca sobadan mangala ateş çektik, fosul kebabı yaptık, babam pastırmaları fukara yaması gibi iri iri kesti, kilere inip anamın kurduğu pazı,hıyar, lahana turşusunu tasa koydum, elimdeki bakraca henüz kaynamakla olan, daha sönmemiş üzüm şarabını, mırmıriki doldurdum, bir maşrapa da anamdan gizli kafama diktim... "Ne diyorsun deli oğlan? Sen parmak kadar çocuksun, bilirim ateş gibi oğlansın ama İstanbul'da ateşini hemen söndürürler. Allah saklasın, devler ülkesinde bir cüce! Öyle bir şehir ki, tozu kalmaz insanın. Neyse, bak da ayağını sağlam basasın ki kaymayasın, çünkü kayarsan kimse kolundan tutmaz. Allah korusun, bir tekme de onlardan yersin. Büyük şehrin büyük derdi, temizliği olduğu kadar pisliği vardır. Agop, ben bütün delileri severim. Yahu senin anan da baban da aklı başında insanlar, nasıl ola da parmak kadar bir çocuğu...! Her neyse, yol görülmüş bir kere. Ne derler, 'giderim diye yol duymasın, satarım diye mal duymasın.' Kafan çalışıyor, bak ki iyiye çalışsın."