Huzursuz bir tebaa, insanlar, onların oğulları ve kızları, tekinsiz bir büyüme ve karmaşa, yazdığına, yarattığına bin pişman çürük bir iç çekiş. Dünya üzerindeki tek barışçıl unsurun bir hazan yaprağı olduğunu bilen biri için, beyaz kâğıt gümbürtülü ve tepetaklak bir düşüşten başka bir şey değildir. Bunca yıl yazdım, bunca yıl korktum, bunca yıl bıktım. Yetmez mi? "Ağula, bir üst isim. Bütün üst isimler gibi hem bir ağırlık hem de bir hafiflik taşıyor. Her şeyle ilgisi var ama ilintisi yok gibi. Ağu bildiğimiz zehir. Ben buradan bir kelime türettim. Öykülerime denk düştü ve bir sözcük olarak sahip olduğu ses güzel. Yazı da zehirli bir şeydir. Üstelik seyreltilmesi yine yazıyla mümkündür," diyor Sibel K. Türker. Ağula, acının tekdüzeleştiği bir ortamın, el yapımı bir cehennemin merkezinden gönderilmiş bir mektup. Okuru şaşırtacak ölçüde bilgece yazılmış bir günlük yaşam iddianamesi. "Acılardan bir acı beğen. Bu kitapta ‘Onuncu Öykü', hayatla ödeşmek isteyen her okura yeter artar." -Selim İleri-
Huzursuz bir tebaa, insanlar, onların oğulları ve kızları, tekinsiz bir büyüme ve karmaşa, yazdığına, yarattığına bin pişman çürük bir iç çekiş. Dünya üzerindeki tek barışçıl unsurun bir hazan yaprağı olduğunu bilen biri için, beyaz kâğıt gümbürtülü ve tepetaklak bir düşüşten başka bir şey değildir. Bunca yıl yazdım, bunca yıl korktum, bunca yıl bıktım. Yetmez mi? "Ağula, bir üst isim. Bütün üst isimler gibi hem bir ağırlık hem de bir hafiflik taşıyor. Her şeyle ilgisi var ama ilintisi yok gibi. Ağu bildiğimiz zehir. Ben buradan bir kelime türettim. Öykülerime denk düştü ve bir sözcük olarak sahip olduğu ses güzel. Yazı da zehirli bir şeydir. Üstelik seyreltilmesi yine yazıyla mümkündür," diyor Sibel K. Türker. Ağula, acının tekdüzeleştiği bir ortamın, el yapımı bir cehennemin merkezinden gönderilmiş bir mektup. Okuru şaşırtacak ölçüde bilgece yazılmış bir günlük yaşam iddianamesi. "Acılardan bir acı beğen. Bu kitapta ‘Onuncu Öykü', hayatla ödeşmek isteyen her okura yeter artar." -Selim İleri-