“İnsan, Sartre'ın dediği gibi, ‘tarihin arabasına hayvanca koşulmuş, savaşı ve ölümü bekleyen bir varlık' mı, yoksa bir hak ve yükümlülüklere muhatap özbilince sahip bir kişi midir? Yükümlülüğün kaynağı, karşılıklı ilişkiler midir? İnsan nasıl hem yükümlü hem de yükümlülüğün kaynağı olabilir? Doğal olarak insan sorumluluk ve aynı zamanda bir hak varlığıdır. Kişi olmak, özbilinçli ve rasyonel olmaya bağlı görünmektedir. Bunlara sahip olmayan insanın, ahlakın tanımlamaya çalıştığı kişi olması mümkün değildir.
Vicdanın öznelerarası bir karakteristiği vardır. Bu yüzden bilgi ve bilincin vicdanda köklü bir yeri bulunmaktadır. Öznelerarası bir yerinin bulunması, akli ilkeleri izlemek gibi bir iç-zorunlulukla kendini belirlemiş olmasındandır. Vicdanda bu yüzden, denetimsiz duygular değil, akliliğin gereklerine uygun ussal tutumlar bulunur.”
“İnsan, Sartre'ın dediği gibi, ‘tarihin arabasına hayvanca koşulmuş, savaşı ve ölümü bekleyen bir varlık' mı, yoksa bir hak ve yükümlülüklere muhatap özbilince sahip bir kişi midir? Yükümlülüğün kaynağı, karşılıklı ilişkiler midir? İnsan nasıl hem yükümlü hem de yükümlülüğün kaynağı olabilir? Doğal olarak insan sorumluluk ve aynı zamanda bir hak varlığıdır. Kişi olmak, özbilinçli ve rasyonel olmaya bağlı görünmektedir. Bunlara sahip olmayan insanın, ahlakın tanımlamaya çalıştığı kişi olması mümkün değildir.
Vicdanın öznelerarası bir karakteristiği vardır. Bu yüzden bilgi ve bilincin vicdanda köklü bir yeri bulunmaktadır. Öznelerarası bir yerinin bulunması, akli ilkeleri izlemek gibi bir iç-zorunlulukla kendini belirlemiş olmasındandır. Vicdanda bu yüzden, denetimsiz duygular değil, akliliğin gereklerine uygun ussal tutumlar bulunur.”