Van Gölü'ndeki küçük bir adada, çok uzaktan bile görülebilen bir konumda yükselen Ahtamar Kilisesi, dış cephesini şeritler halinde saran kabartmalarıyla, Doğu-Hıristiyan mimari sanatının eşsiz bir örneğidir. Çoğu yassı olan bu kabartmalar, puslu havalarda ya da gölgede duvarın içinde belirsizleşirken, gün ışığında canlanır; böylece kilise güneşle birlikte adeta “hayat bulur“.
Bugüne dek Ahtamar üzerine yapılan araştırmalarda, kilisenin mimarisi ve süslemeleri birbirinden ayrı ele alınmıştı. Ne var ki, Ahtamar'da mimari ile dış donanım ayrılmaz bir bütündür, kiliseyi “ışıldayan“ bir yapı haline getiren de bu bütünlüktür. Dolayısıyla, kilisenin bir bütüncül sanat yapıtı olarak değerlendirilmesi gerekir. Ahtamar'ın sa9nat tarihi açısından önemi ancak böyle bir bakışla açığa çıkar.
Ahtamar Kilisesi, daha önce başka örnekleri görülmüş bir yapı tipini temsil etmekle birlikte, iyi korunmuş tek örnek olması açısından büyük önem taşıyor. Ne yazık ki, böylesine önemli bir yapı bugüne dek hak ettiği ilgiyi görmedi. Mazhar Şevket İpşiroğlu'nun yıllar önce Almanya'da yayımlanmış olan bu incelemesinin Türkçeye kazandırılmasıyla, topraklarımızda yeşermiş sayısız kültür ürününden biriyle ilgili önemli bir başvuru kaynağına kavuşmuş oluyoruz.
Van Gölü'ndeki küçük bir adada, çok uzaktan bile görülebilen bir konumda yükselen Ahtamar Kilisesi, dış cephesini şeritler halinde saran kabartmalarıyla, Doğu-Hıristiyan mimari sanatının eşsiz bir örneğidir. Çoğu yassı olan bu kabartmalar, puslu havalarda ya da gölgede duvarın içinde belirsizleşirken, gün ışığında canlanır; böylece kilise güneşle birlikte adeta “hayat bulur“.
Bugüne dek Ahtamar üzerine yapılan araştırmalarda, kilisenin mimarisi ve süslemeleri birbirinden ayrı ele alınmıştı. Ne var ki, Ahtamar'da mimari ile dış donanım ayrılmaz bir bütündür, kiliseyi “ışıldayan“ bir yapı haline getiren de bu bütünlüktür. Dolayısıyla, kilisenin bir bütüncül sanat yapıtı olarak değerlendirilmesi gerekir. Ahtamar'ın sa9nat tarihi açısından önemi ancak böyle bir bakışla açığa çıkar.
Ahtamar Kilisesi, daha önce başka örnekleri görülmüş bir yapı tipini temsil etmekle birlikte, iyi korunmuş tek örnek olması açısından büyük önem taşıyor. Ne yazık ki, böylesine önemli bir yapı bugüne dek hak ettiği ilgiyi görmedi. Mazhar Şevket İpşiroğlu'nun yıllar önce Almanya'da yayımlanmış olan bu incelemesinin Türkçeye kazandırılmasıyla, topraklarımızda yeşermiş sayısız kültür ürününden biriyle ilgili önemli bir başvuru kaynağına kavuşmuş oluyoruz.