Bu çalışmayı hazırlamaktaki gayemiz, Türkiye Selçukluları, Beylikler ve Osmanlı devirlerinde Türk-İslam medeniyetinin inşasında önemli roller icra etmiş olan tekke ve zaviye erbabının kendi dönemlerindeki entellektüel ve kültürel hayata katkıları Hacı İbrahim Sultan özelinde ele almaktır. Yine Türk-İslam vakfı geleneğinin temel yapı taşlarından biri olan tekke ve zaviye kültürünü vakıflar ölçeğinde tetkik etmektir.
Hacı İbrahim Sultan'ın, Nasreddin Hoca, Seyyid Mahmed Hayrani ve Nimetullah Nahcivani gibi özelde Ahşehir'in genelde ise Anadolu'nun düşünce mimarlarından olduğu anlaşılmaktadır. O, kendi çağında (14. Yüzyıl) toplumun dini altyapısını gönül adamı kimliğiyle oluşturmaya çalışsan ve Anadolu'da esine az rastlanır şekilde Osmanlı'dan günümüze kadar intikal eden bir vakfın banisidir. Kaynaklarda tarihi şahsiyeti ile ilgili pek fazla malumata rastlanmamasına rağmen, geride bıraktığı vakfiyesi, mülkiyet kayıtları ve arşivlerde yer alan vakfıyla ilgili birçok belge sayesinde onu, vakfını ve kurduğu manzumenin ihtişamını müşahade etmekteyiz. Zaviyeye yapılan farklı atamalar ve adıyla anılan vakfın gelirleri itibariyle Akşehir'deki en büyük vakıf olması da bu manzumenin icra ettiği fonksiyonu gözler önüne sermektedir. Ayrıca zaviye vakfına bağlı hamamlar, medrese, matbah, cami, türbe ve hazire de bu düşüncemizi pekiştirmektedir. Yine çalışmalarımız içerisinde bahsetmiş olduğumuz fakir öğrenciye burs verilmesi örneği de, vakfın ilim erbabı yetiştirmeye verdiği önemi gözler önüne sermektedir. Konunun bir diğer önemli hususuyeti ise, Hacı İbrahim Sultan babası Şeyh Hasan'a ait olan sandukanın 20. Yüzyılın başlarında türbeden çalınarak Almanya'ya kaçırılmış olmasıdır. Bu çalışmanın, sandukanın Türkiye'ye iadesine vesile olması da ayrıca temenni edilir.
Manzumesinden günümüze kadar intikal eden vakfiyesi, türbesi, kitabesi, sanduka, arşiv belgeleri ve son dönem araştırmacılarının çalışmalarından hareketle, Hacıİbrahim Sultan'nın tarihi şahsiyeti ortaya çıkmakla birlikte, kurmuş olduğu vakfı günümüze kadar devam etmiş olması da, Anadolu'da teşekkül eden en eski mülhak vakıflarından biri olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu çalışmayı hazırlamaktaki gayemiz, Türkiye Selçukluları, Beylikler ve Osmanlı devirlerinde Türk-İslam medeniyetinin inşasında önemli roller icra etmiş olan tekke ve zaviye erbabının kendi dönemlerindeki entellektüel ve kültürel hayata katkıları Hacı İbrahim Sultan özelinde ele almaktır. Yine Türk-İslam vakfı geleneğinin temel yapı taşlarından biri olan tekke ve zaviye kültürünü vakıflar ölçeğinde tetkik etmektir.
Hacı İbrahim Sultan'ın, Nasreddin Hoca, Seyyid Mahmed Hayrani ve Nimetullah Nahcivani gibi özelde Ahşehir'in genelde ise Anadolu'nun düşünce mimarlarından olduğu anlaşılmaktadır. O, kendi çağında (14. Yüzyıl) toplumun dini altyapısını gönül adamı kimliğiyle oluşturmaya çalışsan ve Anadolu'da esine az rastlanır şekilde Osmanlı'dan günümüze kadar intikal eden bir vakfın banisidir. Kaynaklarda tarihi şahsiyeti ile ilgili pek fazla malumata rastlanmamasına rağmen, geride bıraktığı vakfiyesi, mülkiyet kayıtları ve arşivlerde yer alan vakfıyla ilgili birçok belge sayesinde onu, vakfını ve kurduğu manzumenin ihtişamını müşahade etmekteyiz. Zaviyeye yapılan farklı atamalar ve adıyla anılan vakfın gelirleri itibariyle Akşehir'deki en büyük vakıf olması da bu manzumenin icra ettiği fonksiyonu gözler önüne sermektedir. Ayrıca zaviye vakfına bağlı hamamlar, medrese, matbah, cami, türbe ve hazire de bu düşüncemizi pekiştirmektedir. Yine çalışmalarımız içerisinde bahsetmiş olduğumuz fakir öğrenciye burs verilmesi örneği de, vakfın ilim erbabı yetiştirmeye verdiği önemi gözler önüne sermektedir. Konunun bir diğer önemli hususuyeti ise, Hacı İbrahim Sultan babası Şeyh Hasan'a ait olan sandukanın 20. Yüzyılın başlarında türbeden çalınarak Almanya'ya kaçırılmış olmasıdır. Bu çalışmanın, sandukanın Türkiye'ye iadesine vesile olması da ayrıca temenni edilir.
Manzumesinden günümüze kadar intikal eden vakfiyesi, türbesi, kitabesi, sanduka, arşiv belgeleri ve son dönem araştırmacılarının çalışmalarından hareketle, Hacıİbrahim Sultan'nın tarihi şahsiyeti ortaya çıkmakla birlikte, kurmuş olduğu vakfı günümüze kadar devam etmiş olması da, Anadolu'da teşekkül eden en eski mülhak vakıflarından biri olduğunu ortaya koymaktadır.