Sâdık Hidâyet'in Türkçedeki ilk kitabı Behçet Necatigil'in dilimize kazandırdığı başyapıtı Kör Baykuş'tu (Varlık, 1977; YKY, 2001). Daha sonra YKY'den Mehmet Kanar çevirisiyle çıkan Diri Gömülen (YKY, 1995) ve Üç Damla Kan'da (YKY, 1999) Kafka gibi modernlerin izinde gerçeküstücü bir yazar; Vejetaryenliğin Yararları'nda (YKY, 1997) vejetaryenliği, Hayyam'ın Terâneleri'nde (YKY, 1999) ise Ömer Hayyam'ı ve rubailerini bütün boyutlarıyla inceleyen bir araştırmacı; Hacı Aga'da (YKY, 1998) 1940'lı yılların İran'ında sermaye çevrelerinin ve dini bile çıkarlarına alet etmekten çekinmeyen yüzsüz politikacıların ipliğini pazara çıkaran gerçekçi bir taşlama yazarı olarak gördük onu. Yine Mehmet Kanar'ın çevirisiyle sunduğumuz Alacakaranlık (Sâyerûşen, 1942), adlı yapıtında ise, öteki öykülerinde olduğu gibi, 1930'lu yıllar İran'ının geri kalmışlık ve yönetim sorunlarını dile getiriyor. Jules Verne, Hayyam ve Freud gibi farklı yazarların etkilerinin açıkça görüldüğü bu öykülerde, bugün bile Doğu toplumlarında güncelliğini koruyan dayak, çokeşlilik, sevgisizlik, vefasızlık, kötü arkadaş, hurafeler, sıtma ve esrar bağımlılığı gibi konuları ele alıyor; değişmez izlekleri olan ölüm, ruh ve öbür dünya üzerine tartışıyor; Fars kültür ve medeniyetinin Arap kültür ve medeniyetinden üstün olduğunu kanıtlamaya çalışırken Budist felsefesi ışığında hayatı ve ölümü işliyor...
Sâdık Hidâyet'in Türkçedeki ilk kitabı Behçet Necatigil'in dilimize kazandırdığı başyapıtı Kör Baykuş'tu (Varlık, 1977; YKY, 2001). Daha sonra YKY'den Mehmet Kanar çevirisiyle çıkan Diri Gömülen (YKY, 1995) ve Üç Damla Kan'da (YKY, 1999) Kafka gibi modernlerin izinde gerçeküstücü bir yazar; Vejetaryenliğin Yararları'nda (YKY, 1997) vejetaryenliği, Hayyam'ın Terâneleri'nde (YKY, 1999) ise Ömer Hayyam'ı ve rubailerini bütün boyutlarıyla inceleyen bir araştırmacı; Hacı Aga'da (YKY, 1998) 1940'lı yılların İran'ında sermaye çevrelerinin ve dini bile çıkarlarına alet etmekten çekinmeyen yüzsüz politikacıların ipliğini pazara çıkaran gerçekçi bir taşlama yazarı olarak gördük onu. Yine Mehmet Kanar'ın çevirisiyle sunduğumuz Alacakaranlık (Sâyerûşen, 1942), adlı yapıtında ise, öteki öykülerinde olduğu gibi, 1930'lu yıllar İran'ının geri kalmışlık ve yönetim sorunlarını dile getiriyor. Jules Verne, Hayyam ve Freud gibi farklı yazarların etkilerinin açıkça görüldüğü bu öykülerde, bugün bile Doğu toplumlarında güncelliğini koruyan dayak, çokeşlilik, sevgisizlik, vefasızlık, kötü arkadaş, hurafeler, sıtma ve esrar bağımlılığı gibi konuları ele alıyor; değişmez izlekleri olan ölüm, ruh ve öbür dünya üzerine tartışıyor; Fars kültür ve medeniyetinin Arap kültür ve medeniyetinden üstün olduğunu kanıtlamaya çalışırken Budist felsefesi ışığında hayatı ve ölümü işliyor...