Ali Şeriati, yirminci yüzyılın en önemli ve iz bırakan aydınlarından biridir. Onun üstünlüğü hem Batı düşünce birikimini, hem de Doğu/İslam düşünce geleneğini çok iyi bilmesinden kaynaklanmaktadır. Şeriati, bu birikiminden dolayı çok derin analizler yapmaktadır. Bilindiği gibi sadece Batı veya İslam düşüncesinden birine hâkim olan düşünür tipinin sağlıklı analizler ve karşılaştırmalar yapması mümkün değildir.
Ali Şeriati, Şii bir aydın olmasına karşın Sünni dünyada çok yaygın bir karşılık bulmuştur. Çünkü o, bir mezhebin içine sığdırılamayacak kadar çok yönlü bir aydındı.
Şeriati, geleneksel düşünce kalıplarını cesur bir başkaldırı ile sorgulamıştır. Kendi yetiştiği Şii düşünceyi de Sünni düşünceyi de eleştirerek “Öze Dönüş” anlayışını savunmuştur. Batı'nın ve geleneksel İslam düşüncesinin yarattığı donukluktan kurtuluşun üretken, dinamik bir şekilde öze dönüş olduğunu savunmuştur. Kuşkusuz öze dönüş, İslami öze dönüştür. Bu noktada Şeriati, önemli bir sorunun eşiğine gelmiştir. İslam toplumlarının kurtuluşu öze dönüş yani İslam'a dönüşle gerçekleştirilebilir.
Peki, hangi İslam?
Şeriati bu konuda “Dine Karşı Din” teorisini geliştirir. İslam toplumlarının donukluktan kurtulması “tarihsel İslam'a” değil, “Muhammedi İslam'a” dönüşle gerçekleşecektir.
Şeriati, sadece Sünni düşüncenin eleştirisini yapmamıştır; aynı zamanda içinde doğup büyüdüğü ve mensup olduğu Şii düşünceyi de köklü bir biçimde eleştirmiştir. O “Emevi Sünniliği” ile “Safevi Şia'sına” karşı “Muhammedi Sünnilik” ve “Ali Şia”sını savunur. Bu yüzden Sünni dünyada Şii, Şii dünyada ise Sünni olmakla suçlanmıştır.
Cemil Meriç'in dediği gibi “Bizce Şeriati'nin en büyük tarafı, hamiyeti, samimiyeti ve kendini mukaddes bir davaya feda etmesidir.”
Gerçekten de Şeriati, kendisinin tanımladığı gibi, kendini toplumuna adayan, onun sorunlarını bilen, onlara bilinç kazandırmaya çalışan bir aydındı. Nerdeyse İslam'ın semantik müdahaleye uğratılarak değiştirilen bütün kavramlarını ele alarak Kur'an ve Sünnet temelinde yeniden tanımlamaya çalışmıştır.
Şeriati, bir taraftan ülkenin yönetimini elinde tutan iktidar sahiplerine, diğer yandan dini bürokrasinin temsilcisi olan ulemaya eleştirel bir tutumla yaklaşıyordu. Bu yüzden her iki tarafın da tepkisini çekiyordu.
Bu eser sizi çok yönlü bir düşünür olan Ali Şeriati ile tanıştırmayı hedeflemektedir. Bu amacı yerine getirdiği ölçüde başarılı sayılacaktır…
Ali Şeriati, yirminci yüzyılın en önemli ve iz bırakan aydınlarından biridir. Onun üstünlüğü hem Batı düşünce birikimini, hem de Doğu/İslam düşünce geleneğini çok iyi bilmesinden kaynaklanmaktadır. Şeriati, bu birikiminden dolayı çok derin analizler yapmaktadır. Bilindiği gibi sadece Batı veya İslam düşüncesinden birine hâkim olan düşünür tipinin sağlıklı analizler ve karşılaştırmalar yapması mümkün değildir.
Ali Şeriati, Şii bir aydın olmasına karşın Sünni dünyada çok yaygın bir karşılık bulmuştur. Çünkü o, bir mezhebin içine sığdırılamayacak kadar çok yönlü bir aydındı.
Şeriati, geleneksel düşünce kalıplarını cesur bir başkaldırı ile sorgulamıştır. Kendi yetiştiği Şii düşünceyi de Sünni düşünceyi de eleştirerek “Öze Dönüş” anlayışını savunmuştur. Batı'nın ve geleneksel İslam düşüncesinin yarattığı donukluktan kurtuluşun üretken, dinamik bir şekilde öze dönüş olduğunu savunmuştur. Kuşkusuz öze dönüş, İslami öze dönüştür. Bu noktada Şeriati, önemli bir sorunun eşiğine gelmiştir. İslam toplumlarının kurtuluşu öze dönüş yani İslam'a dönüşle gerçekleştirilebilir.
Peki, hangi İslam?
Şeriati bu konuda “Dine Karşı Din” teorisini geliştirir. İslam toplumlarının donukluktan kurtulması “tarihsel İslam'a” değil, “Muhammedi İslam'a” dönüşle gerçekleşecektir.
Şeriati, sadece Sünni düşüncenin eleştirisini yapmamıştır; aynı zamanda içinde doğup büyüdüğü ve mensup olduğu Şii düşünceyi de köklü bir biçimde eleştirmiştir. O “Emevi Sünniliği” ile “Safevi Şia'sına” karşı “Muhammedi Sünnilik” ve “Ali Şia”sını savunur. Bu yüzden Sünni dünyada Şii, Şii dünyada ise Sünni olmakla suçlanmıştır.
Cemil Meriç'in dediği gibi “Bizce Şeriati'nin en büyük tarafı, hamiyeti, samimiyeti ve kendini mukaddes bir davaya feda etmesidir.”
Gerçekten de Şeriati, kendisinin tanımladığı gibi, kendini toplumuna adayan, onun sorunlarını bilen, onlara bilinç kazandırmaya çalışan bir aydındı. Nerdeyse İslam'ın semantik müdahaleye uğratılarak değiştirilen bütün kavramlarını ele alarak Kur'an ve Sünnet temelinde yeniden tanımlamaya çalışmıştır.
Şeriati, bir taraftan ülkenin yönetimini elinde tutan iktidar sahiplerine, diğer yandan dini bürokrasinin temsilcisi olan ulemaya eleştirel bir tutumla yaklaşıyordu. Bu yüzden her iki tarafın da tepkisini çekiyordu.
Bu eser sizi çok yönlü bir düşünür olan Ali Şeriati ile tanıştırmayı hedeflemektedir. Bu amacı yerine getirdiği ölçüde başarılı sayılacaktır…