Bu cilt, sevgili Peygamberimizin ve değerli ashabının çile devrini ihtiva etmektedir. Nübüvvetin gelişinden itibaren, Hicret-i Muhammediyye'nin noktalandığı ana kadar geçen on üç yıl…
Bu yıllarda Mekke'yi, devamlı şekilde kızdırılan bir fırın olarak kabul etmek mümkündür. “La ilahe illallah…” diyerek iman dairesine girenler, bu fırında pişmiş, kavrulmuş, yanmıştır. Fırının başında bulunanlar insaf ölçüsünü yitirmiş, vicdanlardan yükselen feryatlara kulaklarını tıkamış, merhamet ve şefkatle ilgilerini kökten koparmış kişilerdir.
Bu devir, ölçüye sığmayan bir sabır ve tahammül devridir…
Zilleti kabul ettiğinden değil, Allah Teâlâ'nın karşı koyma izni vermediğinden, bu iznin çıkmamsında türlü hikmetlerin bulunduğuna inandığından ses çıkarmayanların gösterdiği tahammül devri…
Normal düşüncenin, “ Sabır burada biter” dediği yerde yeniden başlayan, birbirine eklenen, sonu gelmeyen, bitip tükenmeyen bu sabırlar, İslam'ın temeline harç olarak konulmuştur.
Bu cilt, sevgili Peygamberimizin ve değerli ashabının çile devrini ihtiva etmektedir. Nübüvvetin gelişinden itibaren, Hicret-i Muhammediyye'nin noktalandığı ana kadar geçen on üç yıl…
Bu yıllarda Mekke'yi, devamlı şekilde kızdırılan bir fırın olarak kabul etmek mümkündür. “La ilahe illallah…” diyerek iman dairesine girenler, bu fırında pişmiş, kavrulmuş, yanmıştır. Fırının başında bulunanlar insaf ölçüsünü yitirmiş, vicdanlardan yükselen feryatlara kulaklarını tıkamış, merhamet ve şefkatle ilgilerini kökten koparmış kişilerdir.
Bu devir, ölçüye sığmayan bir sabır ve tahammül devridir…
Zilleti kabul ettiğinden değil, Allah Teâlâ'nın karşı koyma izni vermediğinden, bu iznin çıkmamsında türlü hikmetlerin bulunduğuna inandığından ses çıkarmayanların gösterdiği tahammül devri…
Normal düşüncenin, “ Sabır burada biter” dediği yerde yeniden başlayan, birbirine eklenen, sonu gelmeyen, bitip tükenmeyen bu sabırlar, İslam'ın temeline harç olarak konulmuştur.