İyiyi düşlemenin, güzeli duyumsamanın, doğruyu bulmanın ve hakikati inşa etmenin bedenlenmiş halidir Hasan. Baba Ben Geldim, korkular ve tutkular, acılar ve mutluluklar arasında salınan Hasan'ın yaşamına tanıklık etmeye çağırıyor okuru.
Gerçekliğin yıkıntıları arasında beliren, benliğini kendi elleriyle biçimlendiren Hasan; umudu, sevgiyi, vefayı, anlamı ve değeri bayraklaştırıyor; kasvet, keder ve hüzünle kuşatılmış dünyamızda. Eşikte, yani ne içeride ne dışarıda, hem içeride hem dışarıda tünemiş, başkalarına tırmandıkça kendine inebilmektedir Hasan. Dili varlığın evi, yaşamı felsefenin sıla hasretidir. Kıyısını yanında taşıyan sular gibi, acı kemirse de yüzünü, boyun eğse de güzellik, cesaret gülmek ister Hasan'a.
***
"Hayat dar bir eşiğe benziyordu; bir yanı diğerine hiç benzemeyen iki mekanı birbirinden ayıran. Bir yan sevincin, neşenin, mutluluğun; diğer yan ise acının, hüznün ve kederin meskeniydi. Bazen aylarca bir mekanda ikamet eder, bazen de aynı gün içinde bir taraftan diğerine hızla geçip duruyorduk. Bunca gidiş geliş arasında defalarca kez atladığımız eşiği fark etmememiz, ayıran ve buluşturan varlığını hiç önemsemememiz ne garitpti. Eşik, bir köprü, bir uçurum ve bir boşluk gibi varoluşuyla insanın ve yaşamın bedensel, ruhsal ve zihinsel varlığına biçim veriyordu."
İyiyi düşlemenin, güzeli duyumsamanın, doğruyu bulmanın ve hakikati inşa etmenin bedenlenmiş halidir Hasan. Baba Ben Geldim, korkular ve tutkular, acılar ve mutluluklar arasında salınan Hasan'ın yaşamına tanıklık etmeye çağırıyor okuru.
Gerçekliğin yıkıntıları arasında beliren, benliğini kendi elleriyle biçimlendiren Hasan; umudu, sevgiyi, vefayı, anlamı ve değeri bayraklaştırıyor; kasvet, keder ve hüzünle kuşatılmış dünyamızda. Eşikte, yani ne içeride ne dışarıda, hem içeride hem dışarıda tünemiş, başkalarına tırmandıkça kendine inebilmektedir Hasan. Dili varlığın evi, yaşamı felsefenin sıla hasretidir. Kıyısını yanında taşıyan sular gibi, acı kemirse de yüzünü, boyun eğse de güzellik, cesaret gülmek ister Hasan'a.
***
"Hayat dar bir eşiğe benziyordu; bir yanı diğerine hiç benzemeyen iki mekanı birbirinden ayıran. Bir yan sevincin, neşenin, mutluluğun; diğer yan ise acının, hüznün ve kederin meskeniydi. Bazen aylarca bir mekanda ikamet eder, bazen de aynı gün içinde bir taraftan diğerine hızla geçip duruyorduk. Bunca gidiş geliş arasında defalarca kez atladığımız eşiği fark etmememiz, ayıran ve buluşturan varlığını hiç önemsemememiz ne garitpti. Eşik, bir köprü, bir uçurum ve bir boşluk gibi varoluşuyla insanın ve yaşamın bedensel, ruhsal ve zihinsel varlığına biçim veriyordu."