Başkanlık Sistemi Karşılaştırmalı Bir İnceleme ve Türkiye İçin Değerlendirmeler
Demokrasi, çoğulluğu yönetmek; ondan teklik değil farklılıkları bağdaştırarak (orkestra gibi) siyasi birlik yaratmaktır. Bu çaba, uzlaşma kültürünü geliştirir. Makulde anlaşmak pratiğini ve rejimin ortağı olmak duygusunu geliştirir. Bu olgular gerçekleşmeden ulus (millet) olmak bilinci gelişemez. Kendisini yönetmeye ehil ve yetkili gören bir azınlık (seçkinler) 'ulus adına' toplumu yönetir ve bunun da doğru olduğunu tüm siyasi, hukuki ve eğitsel araçları kullanarak meşrulaştırmaya çalışır. Söylenenler, bizim cumhuriyet tarihimizin kısa öyküsüdür. Biriken birçok sorunu gidermek için otoriter merkeziyetçiliğin ve tekçi siyasal kültürün değişmesinin aciliyet kazandığı günümüzde demokrasiyi, katılımcı ve çoğulcu esaslar doğrultusunda geliştireceğimize neden tek elde toplanacak bir güç arayışını yeğliyoruz? Bu soruya verilecek sağlıklı yanıtlar, söz konusu arayışın da nedenlerini açığa çıkaracak ve isabetini anlamamıza yardım edecektir.
Prof. Dr. Doğu Ergil
Osmanlı geleneğinden gelen Türkiye toplumunun bilinçaltında güçlü bir lider algısı bulunmaktadır. Bu; Atatürk, İnönü, Menderes, Özal, Erdoğan gibi liderler şahsında Cumhuriyet dönemine de damgasını vurmuştur. Toplum önemli sorunlarının ancak güçlü liderler ile çözülebileceğine inanmaktadır. Parlamenter sistemde partilerin oy kaygısı ve hükümetlerin düşme korkusu yürütmenin (liderlerin) cesur ve kararlı çözümler üretmesini engellemektedir. Hem başbakanın hem de kabinenin meclise karşı sorumlu olması, bütün önemli kararların alınmasında meclis gerçeğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Oysa başkanlık sisteminde kabinenin sadece başkana, başkanın da kamuya karşı sorumlu olması sorunların çözümünü kolaylaştırmaktadır.
Doç. Dr. Abdullah Kıran
Lider sultası politik liderlikte her zaman kronik bir mesele olarak karşımıza çıkar. Ülkemizde liderliği şekillendirmede hukukî yapının küçümsenmeyecek bir etkisi vardır. Esasen Siyasi Partiler Kanunumuz ve ona paralel kaleme alınan parti içtüzükleri, merkeziyetçiliği ve genel başkan otoritesini güvenceye alır. Dileyen lider, bu mevzuattan istifade ederek son derece dar bir kadronun yardımıyla partisinin merkez ve taşra teşkilatlarında hakimiyet kurabilir. Liderler yasama organını tamamen şekillendirebilirlerken parlamenter hükümet sistemimiz büyük halk desteği alan veya bu destek yanı sıra seçim sisteminin avantajlarıyla tek parti hükümeti kurabilen liderin de yürütme cihazını önemli ölçüde kontrol etmesini sağlar.
Doç.Dr. Aliyar Demirci
Kendimizi karşılaştırdığımız ülkeler arasında Türkiye boyutlarında olup bu denli merkezi bir yönetim anlayışıyla yönetilen başka bir ülke yoktur. Merkeziyetçiliğin idarî olduğu kadar siyasi ve iktisadi pek çok tahribatı olmasına rağmen konu Türkiye'nin görünmeyen ve tartışılmayan sorunlarından birisidir. (…) AB'nin Bölgesel Politika uygulamaları vasıtasıyla gerçekleşecek bölgeselleşme, bir AB taahhüdü olduğu ölçüde Türkiye'nin önünde hukuki, idari iktisadi, beşeri ve siyasi anlamda bulunmaz bir fırsat olarak duruyor. Maharet, eldeki mali ve beşeri kaynakları iyi kullanarak bu fırsattan faydalanmaktadır.
Doç. Dr. Cengiz Aktar
Demokrasi, çoğulluğu yönetmek; ondan teklik değil farklılıkları bağdaştırarak (orkestra gibi) siyasi birlik yaratmaktır. Bu çaba, uzlaşma kültürünü geliştirir. Makulde anlaşmak pratiğini ve rejimin ortağı olmak duygusunu geliştirir. Bu olgular gerçekleşmeden ulus (millet) olmak bilinci gelişemez. Kendisini yönetmeye ehil ve yetkili gören bir azınlık (seçkinler) 'ulus adına' toplumu yönetir ve bunun da doğru olduğunu tüm siyasi, hukuki ve eğitsel araçları kullanarak meşrulaştırmaya çalışır. Söylenenler, bizim cumhuriyet tarihimizin kısa öyküsüdür. Biriken birçok sorunu gidermek için otoriter merkeziyetçiliğin ve tekçi siyasal kültürün değişmesinin aciliyet kazandığı günümüzde demokrasiyi, katılımcı ve çoğulcu esaslar doğrultusunda geliştireceğimize neden tek elde toplanacak bir güç arayışını yeğliyoruz? Bu soruya verilecek sağlıklı yanıtlar, söz konusu arayışın da nedenlerini açığa çıkaracak ve isabetini anlamamıza yardım edecektir.
Prof. Dr. Doğu Ergil
Osmanlı geleneğinden gelen Türkiye toplumunun bilinçaltında güçlü bir lider algısı bulunmaktadır. Bu; Atatürk, İnönü, Menderes, Özal, Erdoğan gibi liderler şahsında Cumhuriyet dönemine de damgasını vurmuştur. Toplum önemli sorunlarının ancak güçlü liderler ile çözülebileceğine inanmaktadır. Parlamenter sistemde partilerin oy kaygısı ve hükümetlerin düşme korkusu yürütmenin (liderlerin) cesur ve kararlı çözümler üretmesini engellemektedir. Hem başbakanın hem de kabinenin meclise karşı sorumlu olması, bütün önemli kararların alınmasında meclis gerçeğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Oysa başkanlık sisteminde kabinenin sadece başkana, başkanın da kamuya karşı sorumlu olması sorunların çözümünü kolaylaştırmaktadır.
Doç. Dr. Abdullah Kıran
Lider sultası politik liderlikte her zaman kronik bir mesele olarak karşımıza çıkar. Ülkemizde liderliği şekillendirmede hukukî yapının küçümsenmeyecek bir etkisi vardır. Esasen Siyasi Partiler Kanunumuz ve ona paralel kaleme alınan parti içtüzükleri, merkeziyetçiliği ve genel başkan otoritesini güvenceye alır. Dileyen lider, bu mevzuattan istifade ederek son derece dar bir kadronun yardımıyla partisinin merkez ve taşra teşkilatlarında hakimiyet kurabilir. Liderler yasama organını tamamen şekillendirebilirlerken parlamenter hükümet sistemimiz büyük halk desteği alan veya bu destek yanı sıra seçim sisteminin avantajlarıyla tek parti hükümeti kurabilen liderin de yürütme cihazını önemli ölçüde kontrol etmesini sağlar.
Doç.Dr. Aliyar Demirci
Kendimizi karşılaştırdığımız ülkeler arasında Türkiye boyutlarında olup bu denli merkezi bir yönetim anlayışıyla yönetilen başka bir ülke yoktur. Merkeziyetçiliğin idarî olduğu kadar siyasi ve iktisadi pek çok tahribatı olmasına rağmen konu Türkiye'nin görünmeyen ve tartışılmayan sorunlarından birisidir. (…) AB'nin Bölgesel Politika uygulamaları vasıtasıyla gerçekleşecek bölgeselleşme, bir AB taahhüdü olduğu ölçüde Türkiye'nin önünde hukuki, idari iktisadi, beşeri ve siyasi anlamda bulunmaz bir fırsat olarak duruyor. Maharet, eldeki mali ve beşeri kaynakları iyi kullanarak bu fırsattan faydalanmaktadır.
Doç. Dr. Cengiz Aktar