Hani aşıklar, sevgilerini ağaç gövdelerine kazırlar ya; ağaç büyüdükçe yazı da, aşkımız da büyüsün diye; Benim aşıklarım da tarih boyunca taşlarıma kazımışlardır aşklarını. Dünyanın hiçbir yerinde taş, bu kadar aşk, bu kadar kıskançlık yansıtmaz.
Benim dört bin yıllık geçmişim; Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların sahipliğini taşlara tescil ettirdikleri bir tarihtir. Çan kuleleri bir bakire Meryem, sinagoglar Rahel ve minareler Rabiat-ül- Adeviyye olduğumu haykırır dururlar. Kudüs'teki Osmanlı ise unutulur gibi değildir…
Bin yılı aşkın bir süre semalarımda dalgalanan Türk bayrağının melül ve mahzun gidişini ben de unutamıyorum. Osmanlı'nın bu topraklardan ayrılması çok acıklı oldu. O gün bugün insanların, taşların, kubbelerin gözyaşları hiç dinmedi. Acılar her geçen gün evlerde, yüreklerde büyüdükçe büyüdü. Osmanlı'nın bir Kudüs'ü vardı.
Kudüs'ün de bin bir türlü Osmanlısı…
1917'de bin bir Osmanlıdan biri beni terk etti: Türk ordusu...
Ama bin Osmanlı hala buradaydı. Osmanlı Müslüman Arapları, Hıristiyanları, Yahudileri, Çerkezleri, camileri, kiliseleri, manastırları, bazilikaları, şapelleri, Ağlama Duvarı, sinagogları, yeşivaları, mikveleri, türbeleri geride kaldı. En önemlisi Osmanlı hatırasıyla Kudüs'te kaldı.
Burada öyle insanlar var ki gördüğü her Türk'e ilk sorusu "Abiciğim! Yüz yıl önce bizi kime bırakıp gittiniz?" oluyor. Bazen cümlesini tamamlayamadan hıçkırıkları boğazına düğümleniyor, konuşamıyor…
Kudüs onlar adına da konuştu.
Hani aşıklar, sevgilerini ağaç gövdelerine kazırlar ya; ağaç büyüdükçe yazı da, aşkımız da büyüsün diye; Benim aşıklarım da tarih boyunca taşlarıma kazımışlardır aşklarını. Dünyanın hiçbir yerinde taş, bu kadar aşk, bu kadar kıskançlık yansıtmaz.
Benim dört bin yıllık geçmişim; Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların sahipliğini taşlara tescil ettirdikleri bir tarihtir. Çan kuleleri bir bakire Meryem, sinagoglar Rahel ve minareler Rabiat-ül- Adeviyye olduğumu haykırır dururlar. Kudüs'teki Osmanlı ise unutulur gibi değildir…
Bin yılı aşkın bir süre semalarımda dalgalanan Türk bayrağının melül ve mahzun gidişini ben de unutamıyorum. Osmanlı'nın bu topraklardan ayrılması çok acıklı oldu. O gün bugün insanların, taşların, kubbelerin gözyaşları hiç dinmedi. Acılar her geçen gün evlerde, yüreklerde büyüdükçe büyüdü. Osmanlı'nın bir Kudüs'ü vardı.
Kudüs'ün de bin bir türlü Osmanlısı…
1917'de bin bir Osmanlıdan biri beni terk etti: Türk ordusu...
Ama bin Osmanlı hala buradaydı. Osmanlı Müslüman Arapları, Hıristiyanları, Yahudileri, Çerkezleri, camileri, kiliseleri, manastırları, bazilikaları, şapelleri, Ağlama Duvarı, sinagogları, yeşivaları, mikveleri, türbeleri geride kaldı. En önemlisi Osmanlı hatırasıyla Kudüs'te kaldı.
Burada öyle insanlar var ki gördüğü her Türk'e ilk sorusu "Abiciğim! Yüz yıl önce bizi kime bırakıp gittiniz?" oluyor. Bazen cümlesini tamamlayamadan hıçkırıkları boğazına düğümleniyor, konuşamıyor…
Kudüs onlar adına da konuştu.