Beş cinayeti irdelemek nereden aklıma geldi? Neden böyle bir ihtiyaç duydum? Savcılık ve ceza avukatlığı yaparak geçirdiğim 35 yılda, ömrümün en güzel ve en kahırlı dönemi olan bu 35 yılda, yüzlerce cinayet olayı ile karşılaştım. Bir kısmında tahkikatı yürüten savcı idim, bir kısmında sanığı savunan avukat, birkaç tanesinde de öldürülen kişilerin yakınlarının haklarını savunan müdahil vekili. Mesleğe başladığım günden, hatta hukuk fakültesine başladığım günden itibaren, cinayet suçları beni yakından ilgilendirmişti. Bunun en önemli nedenlerinden bir ikisine burada değineceğim. Bu kitabı kaleme almam, Türkiye'de uygulanan hukuk sistemindeki çarpıklığı, cezaevlerindeki keyfiliği, tahkikatlerı yürüten kişişlerin eğitim yetersizliklerini, yargısız infaz yapan bir kısım medyanın sorumsuz ve pervasız tavrını, bu laçkalık içinde cinayet suçlarının bir kısmına ölüm cezası verilmesi ve bu ceza verildikten sonra hata halinde telafisinin mümkün olmayışını gözler önüne sermek amacıyladır. İnsan unsurunun bulunduğu yerde yanılgının olabileceğini, adalet dağıtılırken; ölüm cezalarındaki yanılgıların giderilmesi mümkün olmayan mağduriyetlere, kine, öfkeye, devlete duyulan saygının yok olmasına; adaletin yerine, hukukun üstünlüğünün yerine, keyfiliğin yerleşmesine neden olduğunu göreceksiniz. Adalet terazisindeki dengenin nasıl bozulduğunu kimseyi suçlamadan, kimseyi incitmeden, ülkesini çok seven bir kişi olarak anlatmaya çalıştım.
Bu kitapta yazılanların hepsi yaşanmış hayat kesitleridir. İdamla yargılanan üç ayrı olayın, beş sanığından sadece birisi halen cezaevindedir ve çok kısa süre sonra cezasını tamamlayıp özgürlüğüne kavuşacaktır. Ama onlar, yıllarca yağlı urganın boyunlarına ne zaman geçirileceğini düşünerek adeta kurbanlık koyun gibi acı içinde beklemişlerdir. Suç ne olursa olsun, ölüm cezasına bir kere daha hayır demeyi insanlık borcu sayıyorum.
- Namık Kemal Behramoğlu
Beş cinayeti irdelemek nereden aklıma geldi? Neden böyle bir ihtiyaç duydum? Savcılık ve ceza avukatlığı yaparak geçirdiğim 35 yılda, ömrümün en güzel ve en kahırlı dönemi olan bu 35 yılda, yüzlerce cinayet olayı ile karşılaştım. Bir kısmında tahkikatı yürüten savcı idim, bir kısmında sanığı savunan avukat, birkaç tanesinde de öldürülen kişilerin yakınlarının haklarını savunan müdahil vekili. Mesleğe başladığım günden, hatta hukuk fakültesine başladığım günden itibaren, cinayet suçları beni yakından ilgilendirmişti. Bunun en önemli nedenlerinden bir ikisine burada değineceğim. Bu kitabı kaleme almam, Türkiye'de uygulanan hukuk sistemindeki çarpıklığı, cezaevlerindeki keyfiliği, tahkikatlerı yürüten kişişlerin eğitim yetersizliklerini, yargısız infaz yapan bir kısım medyanın sorumsuz ve pervasız tavrını, bu laçkalık içinde cinayet suçlarının bir kısmına ölüm cezası verilmesi ve bu ceza verildikten sonra hata halinde telafisinin mümkün olmayışını gözler önüne sermek amacıyladır. İnsan unsurunun bulunduğu yerde yanılgının olabileceğini, adalet dağıtılırken; ölüm cezalarındaki yanılgıların giderilmesi mümkün olmayan mağduriyetlere, kine, öfkeye, devlete duyulan saygının yok olmasına; adaletin yerine, hukukun üstünlüğünün yerine, keyfiliğin yerleşmesine neden olduğunu göreceksiniz. Adalet terazisindeki dengenin nasıl bozulduğunu kimseyi suçlamadan, kimseyi incitmeden, ülkesini çok seven bir kişi olarak anlatmaya çalıştım.
Bu kitapta yazılanların hepsi yaşanmış hayat kesitleridir. İdamla yargılanan üç ayrı olayın, beş sanığından sadece birisi halen cezaevindedir ve çok kısa süre sonra cezasını tamamlayıp özgürlüğüne kavuşacaktır. Ama onlar, yıllarca yağlı urganın boyunlarına ne zaman geçirileceğini düşünerek adeta kurbanlık koyun gibi acı içinde beklemişlerdir. Suç ne olursa olsun, ölüm cezasına bir kere daha hayır demeyi insanlık borcu sayıyorum.
- Namık Kemal Behramoğlu