Beyaz Rüya

Stok Kodu:
9786051804408
Boyut:
13.50x21.00
Sayfa Sayısı:
195
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2016-07
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
9786051804408
580984
Beyaz Rüya
Beyaz Rüya
15.00

Yürümeyi severdik Nalan'la. Kahvaltıdan sonra çıktık evden. Karakıran'dan aşağı doğru yürüdük. Ankara - İzmir karayolunun kenarından ilerledik. Stadyumun önünden geçtik, öğretmen evinin önünden karşıya geçtik. Bir bahçe vardı karşımızda. Bahçede bir sürü taş vardı. Büyük küçük her çeşit taş. Hiçbirinin sağlam olmadığı kırık dökük bir sürü taş. Kapıdan girince anladım zenginin ne olduğunu. Nalan beni kültür zengini bir yere getirmişti. Müzeye… İçeri girdik. Her yer camla kaplıydı. Girişte bir mezarın içinde insan iskeleti vardı. Duvarlarda camdan dolaplar, içinde ise bir sürü altın ve gümüş mücevherler, paralar, takılar ve ev eşyaları vardı. Nalan, altın küpelerin olduğu bölümün önünde durdu. Severdi küpe takmasını.

“Görüyor musun Kerem? Şu küpeler bundan binlerce yıl öncesinden yapılmış. Kadınlar, bin yıl önce de küpe takıyorlarmış. Demek ki kadın bin yıl önce neyse şimdi de o. Sadece küpe mi baksana bir sürü takı. Şimdi de bak etrafındaki kadınlara hepsinde bir takı merakı vardır,” dedi. Ben de şaka yapayım diye “Takıntı kelimesi de takı kelimesinden türemiş öyleyse. Kadınlar takıntılı varlıklar demek ki,” dedim. Nalan, yüzüme baktı. Sonra lafı çevirmeye çalıştım. “Yani kulağında, bileğinde, boynunda takıntı taşımayı seven varlıklar demek istedim,” dedim. Nalan hınzır hınzır ‘yemezler artık' der gibi güldü. “Seni dünyanın en zengin adamının evine getirdim, Karun'un evine. Karun kadar zengin lafını duymuşsundur. Karun Lidyalıların kralıymış. Binlerce yıl önce Uşak civarında yaşamış. Yani, dünyanın en zengin adamının hazinelerinin çoğu burada. Ama gel bak, bu da hazinenin en değerli parçası olan “Kanatlı Denizatı Broşu” Broş, at gibi karada yürüyen, balık gibi denizde yüzen ve kuş gibi havada uçan anlamı vermek için yapılmış galiba. Yani Lidya kralı demek istemiş ki herhalde, ben denizlerin, karaların ve gökyüzünün hâkimiyim. Bu adamı hiç tanımadım hayatımda. Bir katil tipi de göremedim adamda. Gerçi ben katilden ne anlarsam? Ve Nalan'la yaptığım hiçbir konuşma da bu adamı hatırlatmıyor bana. Şiir yazıyor mu acaba? Sanmam. eğer o rüyaları görüyorsa yazacaksa bile bilim kurgu romanı yazar artık.

Yürümeyi severdik Nalan'la. Kahvaltıdan sonra çıktık evden. Karakıran'dan aşağı doğru yürüdük. Ankara - İzmir karayolunun kenarından ilerledik. Stadyumun önünden geçtik, öğretmen evinin önünden karşıya geçtik. Bir bahçe vardı karşımızda. Bahçede bir sürü taş vardı. Büyük küçük her çeşit taş. Hiçbirinin sağlam olmadığı kırık dökük bir sürü taş. Kapıdan girince anladım zenginin ne olduğunu. Nalan beni kültür zengini bir yere getirmişti. Müzeye… İçeri girdik. Her yer camla kaplıydı. Girişte bir mezarın içinde insan iskeleti vardı. Duvarlarda camdan dolaplar, içinde ise bir sürü altın ve gümüş mücevherler, paralar, takılar ve ev eşyaları vardı. Nalan, altın küpelerin olduğu bölümün önünde durdu. Severdi küpe takmasını.

“Görüyor musun Kerem? Şu küpeler bundan binlerce yıl öncesinden yapılmış. Kadınlar, bin yıl önce de küpe takıyorlarmış. Demek ki kadın bin yıl önce neyse şimdi de o. Sadece küpe mi baksana bir sürü takı. Şimdi de bak etrafındaki kadınlara hepsinde bir takı merakı vardır,” dedi. Ben de şaka yapayım diye “Takıntı kelimesi de takı kelimesinden türemiş öyleyse. Kadınlar takıntılı varlıklar demek ki,” dedim. Nalan, yüzüme baktı. Sonra lafı çevirmeye çalıştım. “Yani kulağında, bileğinde, boynunda takıntı taşımayı seven varlıklar demek istedim,” dedim. Nalan hınzır hınzır ‘yemezler artık' der gibi güldü. “Seni dünyanın en zengin adamının evine getirdim, Karun'un evine. Karun kadar zengin lafını duymuşsundur. Karun Lidyalıların kralıymış. Binlerce yıl önce Uşak civarında yaşamış. Yani, dünyanın en zengin adamının hazinelerinin çoğu burada. Ama gel bak, bu da hazinenin en değerli parçası olan “Kanatlı Denizatı Broşu” Broş, at gibi karada yürüyen, balık gibi denizde yüzen ve kuş gibi havada uçan anlamı vermek için yapılmış galiba. Yani Lidya kralı demek istemiş ki herhalde, ben denizlerin, karaların ve gökyüzünün hâkimiyim. Bu adamı hiç tanımadım hayatımda. Bir katil tipi de göremedim adamda. Gerçi ben katilden ne anlarsam? Ve Nalan'la yaptığım hiçbir konuşma da bu adamı hatırlatmıyor bana. Şiir yazıyor mu acaba? Sanmam. eğer o rüyaları görüyorsa yazacaksa bile bilim kurgu romanı yazar artık.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat