Gyorgy Dragoman'ın Beyaz Şah'ı Çavuşesku'nun polis devletinin damgasını vurduğu, 1980'lerin Romanya'sında geçen bir çocukluğun hikayesi. Olayları, babası gizli polis tarafından tutuklanan ve çalışma kampına kapatılan 11 yaşındaki bir çocuğun, günlük hayatın acımasızlığına yine de şakayla ve bir masalmış gibi bakan Cata'nın gözünden izliyoruz. "Nerdeyse bir yıl olmuştu babamı götürdüklerinden beri, hiçbir haber almayalı da dört ayı geçmişti, ne bir mektup, ne de çalışma kampında yazılmış, iyi olduğunu bildiren, her günkü iş normunu fazlasıyla gerçekleştirdiği için iftihar ettiğinden bahseden bir kartpostal, ne yapıyor ne diyor bilmiyorduk, anneme de boşuna soruyordum, acaba babam nasıl, neden bize yazmıyor diye, cevap bile vermiyordu, o cumartesi günü posta kutusunu yine boş bulunca annemin yüzü iyice gerildi, merdivenlerden yukarı çıkarken birden öksürmeye başladı, o kadar şiddetli öksürüyordu ki tırabzana tutunmak zorunda kaldı, omuzlarının sarsılmaya başladığını ve öne doğru eğildiğini görünce anladım ki aslında öksürmüyor ağlıyor, ağladığını görmemem, görüp de korkmamam için de öksürüyormuş gibi yapıyor, demek babamın Tuna kanalında öldüğünden artık emin, ama ben bunun doğru olmadığını biliyorum, babama bir şey olsa ben mutlaka hissederdim, sabahları okula giderken askerlik cüzdanından koparıp aldığım resmine bakıyordum hep, o zaman daima hissediyordum babamın Tuna kanalında beni düşündüğünü, geri gelip beni denize götürmeye söz verdiğini unutmadığını..."
Gyorgy Dragoman'ın Beyaz Şah'ı Çavuşesku'nun polis devletinin damgasını vurduğu, 1980'lerin Romanya'sında geçen bir çocukluğun hikayesi. Olayları, babası gizli polis tarafından tutuklanan ve çalışma kampına kapatılan 11 yaşındaki bir çocuğun, günlük hayatın acımasızlığına yine de şakayla ve bir masalmış gibi bakan Cata'nın gözünden izliyoruz. "Nerdeyse bir yıl olmuştu babamı götürdüklerinden beri, hiçbir haber almayalı da dört ayı geçmişti, ne bir mektup, ne de çalışma kampında yazılmış, iyi olduğunu bildiren, her günkü iş normunu fazlasıyla gerçekleştirdiği için iftihar ettiğinden bahseden bir kartpostal, ne yapıyor ne diyor bilmiyorduk, anneme de boşuna soruyordum, acaba babam nasıl, neden bize yazmıyor diye, cevap bile vermiyordu, o cumartesi günü posta kutusunu yine boş bulunca annemin yüzü iyice gerildi, merdivenlerden yukarı çıkarken birden öksürmeye başladı, o kadar şiddetli öksürüyordu ki tırabzana tutunmak zorunda kaldı, omuzlarının sarsılmaya başladığını ve öne doğru eğildiğini görünce anladım ki aslında öksürmüyor ağlıyor, ağladığını görmemem, görüp de korkmamam için de öksürüyormuş gibi yapıyor, demek babamın Tuna kanalında öldüğünden artık emin, ama ben bunun doğru olmadığını biliyorum, babama bir şey olsa ben mutlaka hissederdim, sabahları okula giderken askerlik cüzdanından koparıp aldığım resmine bakıyordum hep, o zaman daima hissediyordum babamın Tuna kanalında beni düşündüğünü, geri gelip beni denize götürmeye söz verdiğini unutmadığını..."