“Ruh nedir? Ruhun vücuttaki konumu neresidir? Ruhla bedenin birlikteliği nasıl düşünülebilir? Bir ruh ile bir bedenin birlikte bir bütün oluşturmasına hangi zorunluluk neden olur ve belli bir yıkım olduğunda hangi sebepler bu birliği yine ortadan kaldırır?”
Aydınlanma düşünürü Immanuel Kant (1724-1804) İsveçli mistik Emmanuel Swedenborg'un (1688-1772) tabiatüstü güçleriyle ilgili giderek yayılan söylentilere bir açıklama getirmesi talep edildiğinde bu ve benzeri sorulara cevap verme lüzumu duyar.
Fakat bu sorular doğrultusunda girişilen araştırma, “ruhların cismani varlığı”ndan söz edilip edilemeyeceği, değilse maddenin “iç” etkinliğinin nasıl anlaşılabileceği bahislerine doğru genişler. Ve ister istemez canalıcı soru gelir: “Ruhlar dünyası içinde, ölümümüzle beraber gelişen, ruhların bizimle konuşmasını ve insan kılığında bize görünmesini sağlayan bir imkan olamaz mı?” Bu ise saf “ruhların mümküniyeti ve mevcudiyeti” ile onların “dünyada görünüşlerinin mahiyeti”nin ele alınıp incelenmesini zorunlu kılar.
O dönemde bile akademik saygınlıktan yoksun bulunan bir konu üzerine neşriyat yapmış olmaktan duyulan rahatsızlık sebebiyle başlangıçta imzasız yayınlanmış olan eser hararetli tartışmalara yol açar. Metafizik bilmenin mahiyeti, usulü, sınırları hatta mümküniyeti gibi daha saygın bir mesele ile irtibatı tesis edilmemiş olsa ufukta düşünürün akademik dünyada ilerleme beklentilerinin tehlikeye düşmesi ihtimali belirecektir. Fakat korkulan olmaz ve eser Saf Aklın Eleştirisi'nin yolunu hazırlar.
Yukarıdaki soruların ayartıcı gücüyle insanları peşine takıp şahsi emellerine hizmet ettirme arayışı içerisinde olanlara nasıl yaklaşılması, ne gibi önlemler alınması hususunda sağlıklı tartışmaların fitilini ateşleyebilmesi eserin bugünkü dünyada bile maksadına hizmet ettiğini gösterecektir.
“Ruh nedir? Ruhun vücuttaki konumu neresidir? Ruhla bedenin birlikteliği nasıl düşünülebilir? Bir ruh ile bir bedenin birlikte bir bütün oluşturmasına hangi zorunluluk neden olur ve belli bir yıkım olduğunda hangi sebepler bu birliği yine ortadan kaldırır?”
Aydınlanma düşünürü Immanuel Kant (1724-1804) İsveçli mistik Emmanuel Swedenborg'un (1688-1772) tabiatüstü güçleriyle ilgili giderek yayılan söylentilere bir açıklama getirmesi talep edildiğinde bu ve benzeri sorulara cevap verme lüzumu duyar.
Fakat bu sorular doğrultusunda girişilen araştırma, “ruhların cismani varlığı”ndan söz edilip edilemeyeceği, değilse maddenin “iç” etkinliğinin nasıl anlaşılabileceği bahislerine doğru genişler. Ve ister istemez canalıcı soru gelir: “Ruhlar dünyası içinde, ölümümüzle beraber gelişen, ruhların bizimle konuşmasını ve insan kılığında bize görünmesini sağlayan bir imkan olamaz mı?” Bu ise saf “ruhların mümküniyeti ve mevcudiyeti” ile onların “dünyada görünüşlerinin mahiyeti”nin ele alınıp incelenmesini zorunlu kılar.
O dönemde bile akademik saygınlıktan yoksun bulunan bir konu üzerine neşriyat yapmış olmaktan duyulan rahatsızlık sebebiyle başlangıçta imzasız yayınlanmış olan eser hararetli tartışmalara yol açar. Metafizik bilmenin mahiyeti, usulü, sınırları hatta mümküniyeti gibi daha saygın bir mesele ile irtibatı tesis edilmemiş olsa ufukta düşünürün akademik dünyada ilerleme beklentilerinin tehlikeye düşmesi ihtimali belirecektir. Fakat korkulan olmaz ve eser Saf Aklın Eleştirisi'nin yolunu hazırlar.
Yukarıdaki soruların ayartıcı gücüyle insanları peşine takıp şahsi emellerine hizmet ettirme arayışı içerisinde olanlara nasıl yaklaşılması, ne gibi önlemler alınması hususunda sağlıklı tartışmaların fitilini ateşleyebilmesi eserin bugünkü dünyada bile maksadına hizmet ettiğini gösterecektir.