Biri yazıyor, öteki inşa ediyor. Birbirlerini yirmi yıldır tanıyorlar ve ortak tutkularından konuşuyorlar: Şiir, mimarlık. Konuşma 11 Eylül olayıyla başlıyor ve onu bir gayya kuyusu gibi açılan sorgulama izliyor: O gün nasıl bir yıkıma tanık olundu? Bu dünyanın sonu mu? Peki hangi dünyanın?
Biri ortaya bir öneri atıyor, öteki yanıtlıyor, biri konuyu baştan alıyor, öteki kanıtlarını sunuyor. Dil olmadan düşünülebilir mi? Sokak neden ve nasıl ortaya çıktı?
Apollinaire'le Picasso nasıl tanıştı? Müzikle mimarlığın özu? aynı mıdır?
Kimi zaman Çin'den, kimi zaman Rimbaud'dan söz eden bir yazarla bir mimar ortak bir dili aşıp şiirli, müzikli bir uzam yaratıyorlar birlikte. Tıka basa dolu bir söylem...
Biri yazıyor, öteki inşa ediyor. Birbirlerini yirmi yıldır tanıyorlar ve ortak tutkularından konuşuyorlar: Şiir, mimarlık. Konuşma 11 Eylül olayıyla başlıyor ve onu bir gayya kuyusu gibi açılan sorgulama izliyor: O gün nasıl bir yıkıma tanık olundu? Bu dünyanın sonu mu? Peki hangi dünyanın?
Biri ortaya bir öneri atıyor, öteki yanıtlıyor, biri konuyu baştan alıyor, öteki kanıtlarını sunuyor. Dil olmadan düşünülebilir mi? Sokak neden ve nasıl ortaya çıktı?
Apollinaire'le Picasso nasıl tanıştı? Müzikle mimarlığın özu? aynı mıdır?
Kimi zaman Çin'den, kimi zaman Rimbaud'dan söz eden bir yazarla bir mimar ortak bir dili aşıp şiirli, müzikli bir uzam yaratıyorlar birlikte. Tıka basa dolu bir söylem...