Bize kendi “hayat hikâyesi”nden söz eden biriyle karşılaşınca şaşırmıyoruz. Herkesin bir hikâyesi olduğu öylesine tanıdık ki bize, şaşırmamız için bir neden yok. Üzerinde dşünmeye değer bulmadığımız bir kavram bu; ilgi çekici bile değil. Randall, işte bu beylik eğretilemenin üzerine bir büyüteç tutarak oyunu bozuyor. Roman/hikâye karakterlerinin psikolojik tahlillere konu edilmesine alışığız; ama Randall bu alışkanlığı tersyüz edip “gerçek karakterler”i edebiyatın “kurmaca” dünyasına sokuyor.
Hayatın içinden geçerken ardımız sıra bizi izleyen, başına buyruk, bizden bağımsız bir hikâyemiz yok. Eğer bir hikâyemiz varsa, sadece biz var olduğunu “söylediğimiz” için var. Onu biz var ediyoruz. Neden yap›yoruz bunu? Bir hikâyeyi yafltaamakta olduğumuzu veya düpedüz bir hikâye “olduğumuzu” düşünmek ne işimize yarıyor?
Randall, bu basit görünüşlü sorunun peşine takılarak çok sayıda disiplinin kalem oynattığı engin bir düşünce dünyasına adım atıyor; psikolojiden sosyolojiye; tarih, antropoloji, edebiyat, eğitim, teoloji, felsefe, tarih felsefesi ve etikten estetiğe kadar. Kendimizi yaratma süreciyle hikâyemizin ilişkisi nedir? Bu hikâye neye benzer? Tek bir hikâye midir ve içinde bize hangi rol düşer? Bu hikâyeyi anlatmayı neden isteriz? Ve en önemlisi, bu hikâyenin yazarı biz miyiz? Onu değiştirme, yeniden yazma şansımız var mı?
Yaşamayı bir zanaat olmaktan çıkarıp bir sanata dönüştürmenin yolunu arayan, bir yaşama sanatının izini süren Randall, deneyimle sanat, hayatla edebiyat, psikolojiyle poetika arasındaki ilişkilerin bu çaba açısıdan kritik kaynaklar oluşturduğunu düşünüyor. Randall'a göre, edebi biçimler dağarcığımızı zenginleştirmek, hikâyelerin doğasını ve önemini kavramak, “hikâye eşiği”ne dayanmanın çocukluktan yetişkinliğe geçişi temsil ettiğini bilmek; hayat hikâyelerimizin neye benzedi€ini ve nereden gelip nereye gitti€ini anlamam›z› kolaylaflt›racakt›r. Bu konudaki kavrayışımız ne kadar gelişirse, hayatlarımızı tekrar tekrar hikâye etmekten ibaret olan yaşama sanatındaki ustalığımız o kadar artacaktır. Randall'ın “belirsiz bir uzanış” diye tanımladığı bu yorum, doğaçlama ve icat sanatındaki ustalığımız arttıkça da, başka bakımlardan ne kadar yoksul hayatlar sürersek sürelim, dünyanın zenginliğine katkıda bulunma yeteneğimiz güçlenecektir.
“Öz yaratımın poetikası” üzerine yazdığını söyleyen Randall, sonradan altını eşeleyerek önümüze beklenmedik bir zenginlik seriyor. Bizi “Biz” Yapan Hikâyeler'i okurken, kendi “hikâye”nizin şaşırtıcı karmaşıklığı üzerine kafa yormadan edemeyeceksiniz. Bu kitap, insanı diğer hayvanlardan ayıran özellikleri belirlemeye yönelik o takıntılı merakımıza yeni bir madde hediye ediyor: İnsan, bir hikâyesi olduğunu iddia eden hayvandır.
Bize kendi “hayat hikâyesi”nden söz eden biriyle karşılaşınca şaşırmıyoruz. Herkesin bir hikâyesi olduğu öylesine tanıdık ki bize, şaşırmamız için bir neden yok. Üzerinde dşünmeye değer bulmadığımız bir kavram bu; ilgi çekici bile değil. Randall, işte bu beylik eğretilemenin üzerine bir büyüteç tutarak oyunu bozuyor. Roman/hikâye karakterlerinin psikolojik tahlillere konu edilmesine alışığız; ama Randall bu alışkanlığı tersyüz edip “gerçek karakterler”i edebiyatın “kurmaca” dünyasına sokuyor.
Hayatın içinden geçerken ardımız sıra bizi izleyen, başına buyruk, bizden bağımsız bir hikâyemiz yok. Eğer bir hikâyemiz varsa, sadece biz var olduğunu “söylediğimiz” için var. Onu biz var ediyoruz. Neden yap›yoruz bunu? Bir hikâyeyi yafltaamakta olduğumuzu veya düpedüz bir hikâye “olduğumuzu” düşünmek ne işimize yarıyor?
Randall, bu basit görünüşlü sorunun peşine takılarak çok sayıda disiplinin kalem oynattığı engin bir düşünce dünyasına adım atıyor; psikolojiden sosyolojiye; tarih, antropoloji, edebiyat, eğitim, teoloji, felsefe, tarih felsefesi ve etikten estetiğe kadar. Kendimizi yaratma süreciyle hikâyemizin ilişkisi nedir? Bu hikâye neye benzer? Tek bir hikâye midir ve içinde bize hangi rol düşer? Bu hikâyeyi anlatmayı neden isteriz? Ve en önemlisi, bu hikâyenin yazarı biz miyiz? Onu değiştirme, yeniden yazma şansımız var mı?
Yaşamayı bir zanaat olmaktan çıkarıp bir sanata dönüştürmenin yolunu arayan, bir yaşama sanatının izini süren Randall, deneyimle sanat, hayatla edebiyat, psikolojiyle poetika arasındaki ilişkilerin bu çaba açısıdan kritik kaynaklar oluşturduğunu düşünüyor. Randall'a göre, edebi biçimler dağarcığımızı zenginleştirmek, hikâyelerin doğasını ve önemini kavramak, “hikâye eşiği”ne dayanmanın çocukluktan yetişkinliğe geçişi temsil ettiğini bilmek; hayat hikâyelerimizin neye benzedi€ini ve nereden gelip nereye gitti€ini anlamam›z› kolaylaflt›racakt›r. Bu konudaki kavrayışımız ne kadar gelişirse, hayatlarımızı tekrar tekrar hikâye etmekten ibaret olan yaşama sanatındaki ustalığımız o kadar artacaktır. Randall'ın “belirsiz bir uzanış” diye tanımladığı bu yorum, doğaçlama ve icat sanatındaki ustalığımız arttıkça da, başka bakımlardan ne kadar yoksul hayatlar sürersek sürelim, dünyanın zenginliğine katkıda bulunma yeteneğimiz güçlenecektir.
“Öz yaratımın poetikası” üzerine yazdığını söyleyen Randall, sonradan altını eşeleyerek önümüze beklenmedik bir zenginlik seriyor. Bizi “Biz” Yapan Hikâyeler'i okurken, kendi “hikâye”nizin şaşırtıcı karmaşıklığı üzerine kafa yormadan edemeyeceksiniz. Bu kitap, insanı diğer hayvanlardan ayıran özellikleri belirlemeye yönelik o takıntılı merakımıza yeni bir madde hediye ediyor: İnsan, bir hikâyesi olduğunu iddia eden hayvandır.