“Bu, oldukça şaşırtıcı bir çalışma. Küreselleşmeye dair ciddi bir kafa karışıklığının hepimizi sarmaladığı bu devirde, Zak Cope dikkatimizi bu sürecin temelinde yatana çevirmemiz gerektiğini vurguluyor. 19 ve 20. yüzyıllarda, muazzam bir çeşitlilik sergileyen insanlar âleminin ezilen sömürge toplumlar ile ezen sömürücü toplumlar şeklindeki katı ayrıma nasıl gittiğinin ana hatlarını çiziyor. Bu sözünü ettiğimiz, öyle bir ayrım ki hâlâ hayatlarımızda belirleyici bir rol oynamaktadır. Araştırması boyunca yazar, Marksist-Leninist doğrultuda net bir şekilde ilerleyerek, emperyalizmin nasıl dev bir metropol yarattığı ve bu metropolde işçi sınıfının en esaslı kesimlerinin bile toplumsal rüşvetler karşılığı kapitalist sömürünün sadık hizmetkârları haline nasıl getirilebildikleri meselelerine odaklanıyor. Yazarın, küresel kapitalist toplumun en temel yapısı olarak gördüğü şeye odaklanabilmek uğruna analizinde birçok şeyi ihmal etmiş olduğu söylenebilir. Fakat kesin olan, elinizdeki kitabın ciddi tartışmalara neden olabilecek, çığır açıcı bir çalışma olduğudur.”
- J. Sakai, “Yerleşimciler: Beyaz Proletarya Efsanesi” kitabının yazarı.
“Bölünmüş Bir Dünya, Bölünmüş Bir Sınıf” günümüz dünya sisteminin sıklıkla göz ardı edilen fakat oldukça önemli kimi yanlarının hayli düşündürücü bir analizi niteliğindedir. Eser, kapitalizmin ortaya çıkışının ve küresel ölçeğe yayılışının bir tarihçesini sunmanın yanı sıra, sermaye ihracı, eşitsiz değişim ve çevre ülkelerden elde edilen süper kârlar gibi kavramlar ekseninde sınıf olgusunu küresel bir çerçeveye oturtmaktadır. Dahası, “merkez” ile “çevre” ülkeler arasındaki eşitsiz iktisadî ve siyasal ilişkiler tespitinden hareketle gelişmiş sanayi ülkelerindeki ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve şovenizm gibi olguların kültürelden ziyade maddi bir temeli olduğunu vurgulamakta, tarihsel bir perspektiften hareketle, sömürgeci proje ile ırkçılık arasındaki kuvvetli bağları gözler önüne sermektedir.
Emperyalizmin dünyayı sarmalayışının, sanayileşmiş merkez ülkeler ile dünyanın geri kalanı arasındaki eşitsizliği var eden ve devamlı kılan ilişkilerin ve Batı ülkelerinde yükselişe geçen aşırı sağ dalganın geçmiş ve günümüzdeki temellerini merak edenler şüphesiz ki bu kitabı ilgi çekici bulacaklardır.
“Bu, oldukça şaşırtıcı bir çalışma. Küreselleşmeye dair ciddi bir kafa karışıklığının hepimizi sarmaladığı bu devirde, Zak Cope dikkatimizi bu sürecin temelinde yatana çevirmemiz gerektiğini vurguluyor. 19 ve 20. yüzyıllarda, muazzam bir çeşitlilik sergileyen insanlar âleminin ezilen sömürge toplumlar ile ezen sömürücü toplumlar şeklindeki katı ayrıma nasıl gittiğinin ana hatlarını çiziyor. Bu sözünü ettiğimiz, öyle bir ayrım ki hâlâ hayatlarımızda belirleyici bir rol oynamaktadır. Araştırması boyunca yazar, Marksist-Leninist doğrultuda net bir şekilde ilerleyerek, emperyalizmin nasıl dev bir metropol yarattığı ve bu metropolde işçi sınıfının en esaslı kesimlerinin bile toplumsal rüşvetler karşılığı kapitalist sömürünün sadık hizmetkârları haline nasıl getirilebildikleri meselelerine odaklanıyor. Yazarın, küresel kapitalist toplumun en temel yapısı olarak gördüğü şeye odaklanabilmek uğruna analizinde birçok şeyi ihmal etmiş olduğu söylenebilir. Fakat kesin olan, elinizdeki kitabın ciddi tartışmalara neden olabilecek, çığır açıcı bir çalışma olduğudur.”
- J. Sakai, “Yerleşimciler: Beyaz Proletarya Efsanesi” kitabının yazarı.
“Bölünmüş Bir Dünya, Bölünmüş Bir Sınıf” günümüz dünya sisteminin sıklıkla göz ardı edilen fakat oldukça önemli kimi yanlarının hayli düşündürücü bir analizi niteliğindedir. Eser, kapitalizmin ortaya çıkışının ve küresel ölçeğe yayılışının bir tarihçesini sunmanın yanı sıra, sermaye ihracı, eşitsiz değişim ve çevre ülkelerden elde edilen süper kârlar gibi kavramlar ekseninde sınıf olgusunu küresel bir çerçeveye oturtmaktadır. Dahası, “merkez” ile “çevre” ülkeler arasındaki eşitsiz iktisadî ve siyasal ilişkiler tespitinden hareketle gelişmiş sanayi ülkelerindeki ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve şovenizm gibi olguların kültürelden ziyade maddi bir temeli olduğunu vurgulamakta, tarihsel bir perspektiften hareketle, sömürgeci proje ile ırkçılık arasındaki kuvvetli bağları gözler önüne sermektedir.
Emperyalizmin dünyayı sarmalayışının, sanayileşmiş merkez ülkeler ile dünyanın geri kalanı arasındaki eşitsizliği var eden ve devamlı kılan ilişkilerin ve Batı ülkelerinde yükselişe geçen aşırı sağ dalganın geçmiş ve günümüzdeki temellerini merak edenler şüphesiz ki bu kitabı ilgi çekici bulacaklardır.