Jon McGregor aslında tam da gündelik hayatı anlatıyor hikâyelerinde, pekâlâ hepimizin başına gelebilecek “sıradan” ve yadırgatıcı şeyleri:
Şeker pancarı, genç kadının arabasının ön camını kırıp yolcu koltuğuna düşüveriyor. Bir baba, kızının okuldaki ilk müsameresini izlemeye çalıştığı için tutuklanıyor. Avcı uçakları alçaktan uçarak savaş hazırlığı yaparken, iki işçi göl kenarına oturmuş kürekler ve cinsellik hakkında konuşuyor. Nehir kıyısında yaşayan bir adam, sadece kendisinin beklediği sel felaketine ağaç ev yaparak hazırlanıyor.
Jon McGregor, yalnızlığın ve umutsuzluğun garip hallerini özgün ve akıcı üslubuyla okura sunuyor. Gündelik hayata dair ayrıntılar hassas, şiirsel bir anlatımla belirginlik kazanıyor. Bildiğimiz tek şey ise öykülerde anlatılanların sıradan insanların başına gelen türden şeyler olduğu.
Jon McGregor aslında tam da gündelik hayatı anlatıyor hikâyelerinde, pekâlâ hepimizin başına gelebilecek “sıradan” ve yadırgatıcı şeyleri:
Şeker pancarı, genç kadının arabasının ön camını kırıp yolcu koltuğuna düşüveriyor. Bir baba, kızının okuldaki ilk müsameresini izlemeye çalıştığı için tutuklanıyor. Avcı uçakları alçaktan uçarak savaş hazırlığı yaparken, iki işçi göl kenarına oturmuş kürekler ve cinsellik hakkında konuşuyor. Nehir kıyısında yaşayan bir adam, sadece kendisinin beklediği sel felaketine ağaç ev yaparak hazırlanıyor.
Jon McGregor, yalnızlığın ve umutsuzluğun garip hallerini özgün ve akıcı üslubuyla okura sunuyor. Gündelik hayata dair ayrıntılar hassas, şiirsel bir anlatımla belirginlik kazanıyor. Bildiğimiz tek şey ise öykülerde anlatılanların sıradan insanların başına gelen türden şeyler olduğu.