İlk keşif toplantısı hariç demiştim, sonuncusu demeliydim. Ama diyemezdim çünkü bu deneyi henüz yapmamış, deneyimi yaşamamıştım. Düne kadar da aklımda bile yoktu. Hoş, ilki bir doğa olayıydı ve bunda sarhoşluğun aydınlığından pek de söz edilemez. Mırıl mırıl konuşan bir kaleydoskopun içinde dans eden renkli haleler, hani ya geçmiş yüzyılda kalmış kusursuz yaşımdaki o ilk aydınlanma, evrenin kendi kendine oynadığı çocukça bir oyundu. Ama sekiz sonsuzdur ve zaman sekiz numaralı bir bilardo topudur ve herkesin, Lothar'ın, Ludwig'in ve Karl'ın bile, elbette başka türlü ama mutlaka dünyadan yararlanma hakkı vardır ve bir şeyi çok istiyorsan onu özgür bırakman gerekir. Bir gün dönerse sonsuza dek senindir. Ya dönmezse? Bu kural bence Amerikan bilardoda geçerli olamaz. Üç bant bilardo için söylenebilir belki. Her halükârda sekiz sonsuzdur, hele ağır çekimde, iyice sonsuzdur. Ben onun başlangıcıydım. Bundan kuşkum yok ve kendi adımdan da. Benim adım A.. Bay A.. Kadının kumarbazını, yarışlardan sadece at yarışını severim.
Upuzun sarı saçlarını kestirmiş ve siyaha boyamış. Uçları boynuna zar zor ulaşıyor. Alnının sağ tarafından bir perçem yanağına sarkıyor. Siyah ve beyazın her katliamın ve her aşkın hatırasını bellekte daha kolay dondurabilen kontrastında, teni daha da beyaz şimdi, daha da çekici. Yüzünde, tarihin geçmiş bir ânında, tek bir suikastla «hoşgörünün yerini tahakkümün ve yıldırıcılığın aldığı korkunç ironinin» ne işi ve eski yeni tüm kolejlilerin «biricik yavrusunu kasvetli kan dursun diye Hummanın kamçıladığı» filozofu suçlamaya, yüreği yarılmış şairi belki de bilerek yanlış anlamaya ne hakkı var ve François Ravaillac'ın hançeri biçimindeki perçemin yanağına değdiği yerde, bazen derinleşen, bazen genişleyen, rüzgârda solan bir kırmızılık, işte hâlâ isyan kadar güzel – çantasında derin ve keskin garmet kırmızısı bir şişe şarap taşıyan bu özlenmiş haliyle, isyandan bile güzel. Yaralı Venüs kadar güzel. «Yanan ciğerimin öğütülmüş tatlı teri» kadar güzel.
***
Bir müzik terimi var: sotto voce. Notaların yanında sotto voce yazıyorsa şarkının alçak sesle söylenmesi gerektiğine işaret eder. Bazı duygular, resimler, fotoğraflar, şiirler de aynı o şarkılar gibidir – bağırmazlar. Duymak için yaklaşmak gerekir. “Cadde” o kitaplardan bence, görünümü ve içeriğiyle. (Neşe Şahin)
İlk keşif toplantısı hariç demiştim, sonuncusu demeliydim. Ama diyemezdim çünkü bu deneyi henüz yapmamış, deneyimi yaşamamıştım. Düne kadar da aklımda bile yoktu. Hoş, ilki bir doğa olayıydı ve bunda sarhoşluğun aydınlığından pek de söz edilemez. Mırıl mırıl konuşan bir kaleydoskopun içinde dans eden renkli haleler, hani ya geçmiş yüzyılda kalmış kusursuz yaşımdaki o ilk aydınlanma, evrenin kendi kendine oynadığı çocukça bir oyundu. Ama sekiz sonsuzdur ve zaman sekiz numaralı bir bilardo topudur ve herkesin, Lothar'ın, Ludwig'in ve Karl'ın bile, elbette başka türlü ama mutlaka dünyadan yararlanma hakkı vardır ve bir şeyi çok istiyorsan onu özgür bırakman gerekir. Bir gün dönerse sonsuza dek senindir. Ya dönmezse? Bu kural bence Amerikan bilardoda geçerli olamaz. Üç bant bilardo için söylenebilir belki. Her halükârda sekiz sonsuzdur, hele ağır çekimde, iyice sonsuzdur. Ben onun başlangıcıydım. Bundan kuşkum yok ve kendi adımdan da. Benim adım A.. Bay A.. Kadının kumarbazını, yarışlardan sadece at yarışını severim.
Upuzun sarı saçlarını kestirmiş ve siyaha boyamış. Uçları boynuna zar zor ulaşıyor. Alnının sağ tarafından bir perçem yanağına sarkıyor. Siyah ve beyazın her katliamın ve her aşkın hatırasını bellekte daha kolay dondurabilen kontrastında, teni daha da beyaz şimdi, daha da çekici. Yüzünde, tarihin geçmiş bir ânında, tek bir suikastla «hoşgörünün yerini tahakkümün ve yıldırıcılığın aldığı korkunç ironinin» ne işi ve eski yeni tüm kolejlilerin «biricik yavrusunu kasvetli kan dursun diye Hummanın kamçıladığı» filozofu suçlamaya, yüreği yarılmış şairi belki de bilerek yanlış anlamaya ne hakkı var ve François Ravaillac'ın hançeri biçimindeki perçemin yanağına değdiği yerde, bazen derinleşen, bazen genişleyen, rüzgârda solan bir kırmızılık, işte hâlâ isyan kadar güzel – çantasında derin ve keskin garmet kırmızısı bir şişe şarap taşıyan bu özlenmiş haliyle, isyandan bile güzel. Yaralı Venüs kadar güzel. «Yanan ciğerimin öğütülmüş tatlı teri» kadar güzel.
***
Bir müzik terimi var: sotto voce. Notaların yanında sotto voce yazıyorsa şarkının alçak sesle söylenmesi gerektiğine işaret eder. Bazı duygular, resimler, fotoğraflar, şiirler de aynı o şarkılar gibidir – bağırmazlar. Duymak için yaklaşmak gerekir. “Cadde” o kitaplardan bence, görünümü ve içeriğiyle. (Neşe Şahin)