Can Parası

Stok Kodu:
9789750406720
Boyut:
13.50x21.50
Sayfa Sayısı:
246
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2015-01
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
9789750406720
489446
Can Parası
Can Parası
23.00

Fakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor; bürokrasinin çarkları arasında sıkışan ama içinde de bir umudu barındıran “sıradan insanı”, yaşadığı yerin atmosferiyle birlikte çarpıcı bir biçimde betimliyor.

İlk basımı 1973'de yapılan ve 1974 yılında Sait Faik Öykü Ödülünü alan Can Parası'nı yeniden okurla buluşturuyoruz:

“Kavak hevesi tam bu işlerin içindeyken doğdu. Gezdiği köylerde kasabalarda kıpırtı yoktu daha. Radyodan duymuş, gazetelerde görmüştü. Fabrikanın 100 metre yukarısındaki Kozpınar'a rakı içmeye giderlerdi ara sıra. Çukur'dan, Zeytinköy'den bir kuzu alır, beş altı arkadaş otururlardı. Yeni gelmiş bir müdürü çağırırlardı kimi zaman. Arkadaşlar fabrikaya kadar arabayla gelir, yukarısını yürürlerdi. Güzel yerlerdi çünkü. Ekilmiş tarlaların, sebzeliklerin arasından geçerdi yol. Ağaçlar, kimi dalı meyveden kınla kınla, kimi de başlarını alıp göklere çekilerek, toprağın yüzünü gölgelendirirdi. İrfan'ın babası toprak işlerine dalmadı pek. Bu fabrikayı da Rumlar göçüp giderken Topal Aleksi'den aldı. Aleksi'nin fabrikası Tavas yolunun üstünde, Rum değirmeninin altında, kuytudaydı. Bir gün işe yarar diye değirmeni de satın aldı Hacı Kamil. O günkü günde, Rumlar tatlı can derdinde! Para değildi değirmen filan? Tabii değirmeni alınca, arığını da almış oldu, tapuya öyle geçti.”

Fakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor; bürokrasinin çarkları arasında sıkışan ama içinde de bir umudu barındıran “sıradan insanı”, yaşadığı yerin atmosferiyle birlikte çarpıcı bir biçimde betimliyor.

İlk basımı 1973'de yapılan ve 1974 yılında Sait Faik Öykü Ödülünü alan Can Parası'nı yeniden okurla buluşturuyoruz:

“Kavak hevesi tam bu işlerin içindeyken doğdu. Gezdiği köylerde kasabalarda kıpırtı yoktu daha. Radyodan duymuş, gazetelerde görmüştü. Fabrikanın 100 metre yukarısındaki Kozpınar'a rakı içmeye giderlerdi ara sıra. Çukur'dan, Zeytinköy'den bir kuzu alır, beş altı arkadaş otururlardı. Yeni gelmiş bir müdürü çağırırlardı kimi zaman. Arkadaşlar fabrikaya kadar arabayla gelir, yukarısını yürürlerdi. Güzel yerlerdi çünkü. Ekilmiş tarlaların, sebzeliklerin arasından geçerdi yol. Ağaçlar, kimi dalı meyveden kınla kınla, kimi de başlarını alıp göklere çekilerek, toprağın yüzünü gölgelendirirdi. İrfan'ın babası toprak işlerine dalmadı pek. Bu fabrikayı da Rumlar göçüp giderken Topal Aleksi'den aldı. Aleksi'nin fabrikası Tavas yolunun üstünde, Rum değirmeninin altında, kuytudaydı. Bir gün işe yarar diye değirmeni de satın aldı Hacı Kamil. O günkü günde, Rumlar tatlı can derdinde! Para değildi değirmen filan? Tabii değirmeni alınca, arığını da almış oldu, tapuya öyle geçti.”

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat