El öptüm, sokağa çıktım. Ardımdan kapının kapandığı evde, çocukluğumdaki uzletin ağır mirasından kurtulma imkânını terk ettim.
Sonra bir meyhane bulup, oturdum. Gündüz vakti, kimse yoktu ki, iyi giyimli, ılık yüzlü biri içeri girdi. Ayağı, geçmişini zarif ve mütevazı bir armağan olarak taşırcasına aksıyordu. "Benimle için," diye seslendim, sesimi ona yakıştırıp, abartmadan.
Karşıma oturdu, söyleştik. At resimleri yaparmış, koşan atlar, uçan atlar...
"Ben sur dışında büyüdüm de," dedi, burnunu bardağına gömüp, "Babam at arabacısıydı. Bir sabah kalktık baktık ki, atlarımız yok."
Çok kalmadı, işi varmış.
"Resimlerinizi görmek isterdim," dedim ona, ayrılırken, "Atları sahibiyle mi çiziyorsunuz?"
"Hayır," dedi, gülümseyerek, bir yandan da kendi hesabını ödüyordu.
"Kayboldukları yerde başıboş dolaşıyorlar."
El öptüm, sokağa çıktım. Ardımdan kapının kapandığı evde, çocukluğumdaki uzletin ağır mirasından kurtulma imkânını terk ettim.
Sonra bir meyhane bulup, oturdum. Gündüz vakti, kimse yoktu ki, iyi giyimli, ılık yüzlü biri içeri girdi. Ayağı, geçmişini zarif ve mütevazı bir armağan olarak taşırcasına aksıyordu. "Benimle için," diye seslendim, sesimi ona yakıştırıp, abartmadan.
Karşıma oturdu, söyleştik. At resimleri yaparmış, koşan atlar, uçan atlar...
"Ben sur dışında büyüdüm de," dedi, burnunu bardağına gömüp, "Babam at arabacısıydı. Bir sabah kalktık baktık ki, atlarımız yok."
Çok kalmadı, işi varmış.
"Resimlerinizi görmek isterdim," dedim ona, ayrılırken, "Atları sahibiyle mi çiziyorsunuz?"
"Hayır," dedi, gülümseyerek, bir yandan da kendi hesabını ödüyordu.
"Kayboldukları yerde başıboş dolaşıyorlar."