Öykünün bitmemiş bir roman olduğu, eninde sonunda romana evrileceği görüşüne katılamıyorum bir türlü. Yaşam devam ettiği sürece öykü de var olacaktır. Öykü, yaşamın ta kendisidir. İçimizde, yanımızda, komşumuzda, yaşam belirtilerinin olduğu ve olmadığı her yerde olan bitendir.
İnsan çevresiyle değer kazanır.
Biraz çocukların dünyasına, biraz yaşlıların dünyasına, biraz böceklerin, kedilerin, köpeklerin dünyasına girmek istemez mi insan?
“Atları zapt etmek için ağızlarına gem vurulur. Ağzındaki demir hayvanın canını yakar. Canı yanan hayvan o acıyla dediğiniz yere gelir.
Eşekler zaten dünden razı dediğiniz yere gitmeye, öyle burnunun dikine gitmeyi nereden bilecek? O yüzden gem vurmak da gerekmez. Zaten sonsuzlukmuş, gidip de dönmemekmiş yoktur onun lügatinde.
Hani yanılıp da bir gem vurmaya kalksan kendini bilmez eşeğin birine, alimallah kendini at mat sanır da... İşte o zaman hapı yuttunuz demektir. Siz siz olun eşeğe gem vurmayın...”
Öykünün bitmemiş bir roman olduğu, eninde sonunda romana evrileceği görüşüne katılamıyorum bir türlü. Yaşam devam ettiği sürece öykü de var olacaktır. Öykü, yaşamın ta kendisidir. İçimizde, yanımızda, komşumuzda, yaşam belirtilerinin olduğu ve olmadığı her yerde olan bitendir.
İnsan çevresiyle değer kazanır.
Biraz çocukların dünyasına, biraz yaşlıların dünyasına, biraz böceklerin, kedilerin, köpeklerin dünyasına girmek istemez mi insan?
“Atları zapt etmek için ağızlarına gem vurulur. Ağzındaki demir hayvanın canını yakar. Canı yanan hayvan o acıyla dediğiniz yere gelir.
Eşekler zaten dünden razı dediğiniz yere gitmeye, öyle burnunun dikine gitmeyi nereden bilecek? O yüzden gem vurmak da gerekmez. Zaten sonsuzlukmuş, gidip de dönmemekmiş yoktur onun lügatinde.
Hani yanılıp da bir gem vurmaya kalksan kendini bilmez eşeğin birine, alimallah kendini at mat sanır da... İşte o zaman hapı yuttunuz demektir. Siz siz olun eşeğe gem vurmayın...”