Okurlar bu kitapta, ev ve okul yaşamında ya da çocuklardan oluşan topluluklarda uygulandığı şekliyle çocuk ahlakının doğrudan bir analizini bulmayacak. İncelemek için yola çıktığımız konu ahlaki davranış ya da duygular değil, ahlaki yargıdır.
Öncelikle, çocuk bakış açısından, kurallara saygı duymaktan neyin kastedildiğini tespit etmemiz gerekti. Sosyal bir oyunun kurallarının, bir iyi niyetli oyuncu için ne kadar zorunlu olduğunun analiziyle başlamamızın nedeni bu. Oyunların kurallarından, yetişkinler tarafından belirlenen özellikle ahlaki kurallara geçiş yaptık ve çocuğun bu belirli yükümlülüklerden ne fikir edindiğini görmeye çalıştık. Çocukların yalan söylemeye dair düşünceleri öncelikli bir örnek olarak seçildi. Son olarak, çocukların karşılıklı sürdürdüğü ilişkilerden doğan düşünceleri inceledik ve böylece, özel konumuz olarak adalet fikrini tartışmaya yöneldik.
Bu noktaya erişince, elde ettiğimiz sonuçlar, ahlak psikolojisi üzerinde çalışan sosyolog ve yazarlar tarafından benimsenen bazı hipotezlerle kıyaslamak için bize yeterince tutarlı göründü. Dördüncü bölümümüzü bu son konuya adadık.
Çocuk ahlakı hakkındaki bu kitap sadece başlangıç niteliğinde bir çalışmadır. Çalışmanın, çocuklarla birlikte yaşayan ve onların spontane tepkilerini gözlemleyen kişiler için gerçek yapıyı kurmak adına kullanabilecekleri bir çerçeve sağlamasını yürekten umuyorum. Bir anlamda, çocuk ahlakı yetişkin ahlakına ışık tutar. Eğer gerçek erkek ve kadınlar yetiştirmek istiyorsak, bu görev için yetişme süreçlerine egemen olan yasaları incelemekten daha uygun hiçbir şey yoktur.
Okurlar bu kitapta, ev ve okul yaşamında ya da çocuklardan oluşan topluluklarda uygulandığı şekliyle çocuk ahlakının doğrudan bir analizini bulmayacak. İncelemek için yola çıktığımız konu ahlaki davranış ya da duygular değil, ahlaki yargıdır.
Öncelikle, çocuk bakış açısından, kurallara saygı duymaktan neyin kastedildiğini tespit etmemiz gerekti. Sosyal bir oyunun kurallarının, bir iyi niyetli oyuncu için ne kadar zorunlu olduğunun analiziyle başlamamızın nedeni bu. Oyunların kurallarından, yetişkinler tarafından belirlenen özellikle ahlaki kurallara geçiş yaptık ve çocuğun bu belirli yükümlülüklerden ne fikir edindiğini görmeye çalıştık. Çocukların yalan söylemeye dair düşünceleri öncelikli bir örnek olarak seçildi. Son olarak, çocukların karşılıklı sürdürdüğü ilişkilerden doğan düşünceleri inceledik ve böylece, özel konumuz olarak adalet fikrini tartışmaya yöneldik.
Bu noktaya erişince, elde ettiğimiz sonuçlar, ahlak psikolojisi üzerinde çalışan sosyolog ve yazarlar tarafından benimsenen bazı hipotezlerle kıyaslamak için bize yeterince tutarlı göründü. Dördüncü bölümümüzü bu son konuya adadık.
Çocuk ahlakı hakkındaki bu kitap sadece başlangıç niteliğinde bir çalışmadır. Çalışmanın, çocuklarla birlikte yaşayan ve onların spontane tepkilerini gözlemleyen kişiler için gerçek yapıyı kurmak adına kullanabilecekleri bir çerçeve sağlamasını yürekten umuyorum. Bir anlamda, çocuk ahlakı yetişkin ahlakına ışık tutar. Eğer gerçek erkek ve kadınlar yetiştirmek istiyorsak, bu görev için yetişme süreçlerine egemen olan yasaları incelemekten daha uygun hiçbir şey yoktur.