“Josef K. bir şey yapmadığı halde bir sabah tutuklandı, ona iftira atılmış olmalıydı. Kiralamış olduğu odanın sahibi Bayan Grubach'nın aşçısı ona her sabah saat sekize doğru kahvaltısını getirirdi, o gün gelmemişti. Fakat böyle bir şey şu ana kadar hiç olmamıştı. K. biraz daha bekledi, yattığı yerde başını kaldırmadan karşı binada oturan ve kendisini büyük bir merakla seyreden ihtiyar kadına baktı, biraz endişeli biraz da acıkmış olarak zile bastı. O anda biri kapıya vurdu ve daha önce bu evde hiç rastlamadığı bir adam içeri girdi.”
“K. şimdiki görevinin, başının üzerinde elden ele dolaşan bıçağı alıp kendisine saplamak olduğunu gayet iyi anlamıştı. Fakat bunu yapmadı, aksine henüz serbest olan boynunu bir o yana, bir bu yana çevirdi. Tam olarak kendinden bekleneni yerine getiremiyordu, o son adımı atmaya cesaret edemiyordu, resmi makamların bütün işini yapmayacaktı; bu son hatanın sorumluluğunu, bunun için gerekli olan gücün kalanını onun elinden alan üstlenecekti. Bakışları taşocağının yanı başındaki evin son katına takıldı. Tıpkı bir ışığın birden çakması gibi pencerelerden birinin kepenkleri açıldı, bir insan, güçsüz ve zayıf, uzakta ve yüksekte birden öne eğildi, kollarını öne uzattı. Kimdi o? Bir dost mu? İyi bir insan mı? Gördüklerinden etkilenen biri mi? Yardım etmek isteyen biri mi? Tek kişi miydi? Birçok kişi miydi? Hâlâ yardım gelebilir miydi? Unutulan itirazlar var mıydı? Kuşkusuz böyle itirazlar vardı. Mantık ne kadar sarsılmaz olsa da, yaşamak isteyen bir insanın önünde duramazdı. Şimdiye kadar yüzünü hiç göremediği yargıç neredeydi? Bir türlü çıkamadığı o yüksek mahkeme neredeydi? Ellerini kaldırdı, tüm parmaklarını açtı.”
“Josef K. bir şey yapmadığı halde bir sabah tutuklandı, ona iftira atılmış olmalıydı. Kiralamış olduğu odanın sahibi Bayan Grubach'nın aşçısı ona her sabah saat sekize doğru kahvaltısını getirirdi, o gün gelmemişti. Fakat böyle bir şey şu ana kadar hiç olmamıştı. K. biraz daha bekledi, yattığı yerde başını kaldırmadan karşı binada oturan ve kendisini büyük bir merakla seyreden ihtiyar kadına baktı, biraz endişeli biraz da acıkmış olarak zile bastı. O anda biri kapıya vurdu ve daha önce bu evde hiç rastlamadığı bir adam içeri girdi.”
“K. şimdiki görevinin, başının üzerinde elden ele dolaşan bıçağı alıp kendisine saplamak olduğunu gayet iyi anlamıştı. Fakat bunu yapmadı, aksine henüz serbest olan boynunu bir o yana, bir bu yana çevirdi. Tam olarak kendinden bekleneni yerine getiremiyordu, o son adımı atmaya cesaret edemiyordu, resmi makamların bütün işini yapmayacaktı; bu son hatanın sorumluluğunu, bunun için gerekli olan gücün kalanını onun elinden alan üstlenecekti. Bakışları taşocağının yanı başındaki evin son katına takıldı. Tıpkı bir ışığın birden çakması gibi pencerelerden birinin kepenkleri açıldı, bir insan, güçsüz ve zayıf, uzakta ve yüksekte birden öne eğildi, kollarını öne uzattı. Kimdi o? Bir dost mu? İyi bir insan mı? Gördüklerinden etkilenen biri mi? Yardım etmek isteyen biri mi? Tek kişi miydi? Birçok kişi miydi? Hâlâ yardım gelebilir miydi? Unutulan itirazlar var mıydı? Kuşkusuz böyle itirazlar vardı. Mantık ne kadar sarsılmaz olsa da, yaşamak isteyen bir insanın önünde duramazdı. Şimdiye kadar yüzünü hiç göremediği yargıç neredeydi? Bir türlü çıkamadığı o yüksek mahkeme neredeydi? Ellerini kaldırdı, tüm parmaklarını açtı.”