Günümüzde maddi-manevi hayatımıza kaynaklık eden su ve etrafında oluşmuş kültüre, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Enerji açığı, içme suyu sıkıntısı, memba kaynaklarının kuruması, su kirliliği her geçen gün artmaktadır ve bunlar için alınan bir dizi tedbir de, maalesef sadece devletin ve belediyelerin sorumluluğunda yürütüldüğünden yetersiz kalmaktadır. Asıl olan; sorunu yalnız maddi cihetle ele almayıp, halkı ve özellikle yeni yetişen nesilleri bu konuda eğitip bilinçlendirmek suretiyle, geleceğe yönelik daha köklü çalışmaların yapılmasını sağlamaktır. Bu da, o toplumun içinde yetiştiği maddi ve manevi su kültürü ürünlerinin onlara yeniden hatırlatılması ve kazandırılmasıyla olacaktır.
Tanımayan sevmez; sevmeyen sahip çıkmaz; sahip çıkmayan aynı zamanda korumaz. Bu nedenle, uzun vadeli tedbirlerin alınması için, şimdiki nesil ve gelecek nesillerin su ve su kültürümüz konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Biz de bu bilinçlendirme vazifesini yerine getirmek için kültürümüzün en önemli su yapılarından olan Denizli sarnıçlarını araştırma ve inceleme konusu yaptık.
Sarnıçlar; ihtiyaç sahiplerine su sağlayan basit su depoları değildir. Sarnıçlar; suyun değerini en iyi anlayan ve anlatan “ab-ı hayatın” muhafaza edildiği hazine yapılarıdır. Bu hazine yapısının içerisinde; yörenin mimari anlayışının ifadesi vardır, suya verilen kutsallık ve önemin ölçüsel değeri vardır, Zekat ibadetinin ifasında ulaştığı en cömert ihsanı vardır, yöresel tarihin düştüğü not vardır.
Sarnıçlar; konar – göçer Yörük Kültürü'nün kilometre taşlarıdır. Sarnıçlar; ıssız dağ başlarında uçan ve kaçan hayvan ve haşeratın sebeb-i hayatıdır. Sarnıçlar; kervan yollarından geçen ve göçen yolcuların vuslat umududur. Ve yine sarnıçlar; ova diplerinde nev-i nebatatın can suyu olmuşlardır. Sarnıçlar; Türk – İslam kültüründe, daha da ötesi yerleşik yaşama geçen insanlık tarihinde suyun değerini en iyi anlayan ve anlatan su yapılarıdır. Bundan dolayı sarnıçları “Sarnıçlar” konu başlığı altında anlamaya ve anlatmaya düşünmek, araştırmaya ve incelemeye çalışmak, sarnıçları yeterince anlamış ve anlatmış, araştırmış ve incelemiş sayılmaz.
İşte bizde sarnıçları hak ettikleri ölçüde anlamak ve anlatabilmek için neden yapılmışlardır? Nerelerde yapılmışlardır? Nasıl yapılmışlardır? Ne ile yapılmışlardır? Ne için yapılmışlardır? Kimler tarafından yapmıştır? Şimdi nasıl durumdadırlar? Gibi birçok soruların cevaplarını araştırdık ve ortaya çıkarmaya çalıştık.
Osmanlı Devleti; başkentliğini yapan Bursa, Edirne ve İstanbul ile şehzadeler şehirleri olarak bilinen Manisa, Amasya ve Trabzon dışında kalan Anadolu kentlerinde, hizmet anlamında imar çalışmaları yapmadığı ve mimari eserler bırakmadığı görüşü tarihçilerin genel kabulüdür. Bu, en azından Denizli için böyle olduğu doğrudur. Bu şehirde Osmanlı devletinin veya yetkili idarecilerin yaptığı veya yaptırdığı mimari özelliği olan hiçbir eser yoktur. Bir elin parmakları kadar sayıda caminin Osmanlı döneminde yapıldığı söylenmektedir. Ancak onların da, 1800'lü yılların içerisinde halk tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Osmanlı döneminde yapılan; tarihi, mimari ve kültürel bir değeri olduğu düşünülen en çok yapının sarnıçlar olduğu düşüncesindeyim.
Günümüzde maddi-manevi hayatımıza kaynaklık eden su ve etrafında oluşmuş kültüre, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Enerji açığı, içme suyu sıkıntısı, memba kaynaklarının kuruması, su kirliliği her geçen gün artmaktadır ve bunlar için alınan bir dizi tedbir de, maalesef sadece devletin ve belediyelerin sorumluluğunda yürütüldüğünden yetersiz kalmaktadır. Asıl olan; sorunu yalnız maddi cihetle ele almayıp, halkı ve özellikle yeni yetişen nesilleri bu konuda eğitip bilinçlendirmek suretiyle, geleceğe yönelik daha köklü çalışmaların yapılmasını sağlamaktır. Bu da, o toplumun içinde yetiştiği maddi ve manevi su kültürü ürünlerinin onlara yeniden hatırlatılması ve kazandırılmasıyla olacaktır.
Tanımayan sevmez; sevmeyen sahip çıkmaz; sahip çıkmayan aynı zamanda korumaz. Bu nedenle, uzun vadeli tedbirlerin alınması için, şimdiki nesil ve gelecek nesillerin su ve su kültürümüz konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Biz de bu bilinçlendirme vazifesini yerine getirmek için kültürümüzün en önemli su yapılarından olan Denizli sarnıçlarını araştırma ve inceleme konusu yaptık.
Sarnıçlar; ihtiyaç sahiplerine su sağlayan basit su depoları değildir. Sarnıçlar; suyun değerini en iyi anlayan ve anlatan “ab-ı hayatın” muhafaza edildiği hazine yapılarıdır. Bu hazine yapısının içerisinde; yörenin mimari anlayışının ifadesi vardır, suya verilen kutsallık ve önemin ölçüsel değeri vardır, Zekat ibadetinin ifasında ulaştığı en cömert ihsanı vardır, yöresel tarihin düştüğü not vardır.
Sarnıçlar; konar – göçer Yörük Kültürü'nün kilometre taşlarıdır. Sarnıçlar; ıssız dağ başlarında uçan ve kaçan hayvan ve haşeratın sebeb-i hayatıdır. Sarnıçlar; kervan yollarından geçen ve göçen yolcuların vuslat umududur. Ve yine sarnıçlar; ova diplerinde nev-i nebatatın can suyu olmuşlardır. Sarnıçlar; Türk – İslam kültüründe, daha da ötesi yerleşik yaşama geçen insanlık tarihinde suyun değerini en iyi anlayan ve anlatan su yapılarıdır. Bundan dolayı sarnıçları “Sarnıçlar” konu başlığı altında anlamaya ve anlatmaya düşünmek, araştırmaya ve incelemeye çalışmak, sarnıçları yeterince anlamış ve anlatmış, araştırmış ve incelemiş sayılmaz.
İşte bizde sarnıçları hak ettikleri ölçüde anlamak ve anlatabilmek için neden yapılmışlardır? Nerelerde yapılmışlardır? Nasıl yapılmışlardır? Ne ile yapılmışlardır? Ne için yapılmışlardır? Kimler tarafından yapmıştır? Şimdi nasıl durumdadırlar? Gibi birçok soruların cevaplarını araştırdık ve ortaya çıkarmaya çalıştık.
Osmanlı Devleti; başkentliğini yapan Bursa, Edirne ve İstanbul ile şehzadeler şehirleri olarak bilinen Manisa, Amasya ve Trabzon dışında kalan Anadolu kentlerinde, hizmet anlamında imar çalışmaları yapmadığı ve mimari eserler bırakmadığı görüşü tarihçilerin genel kabulüdür. Bu, en azından Denizli için böyle olduğu doğrudur. Bu şehirde Osmanlı devletinin veya yetkili idarecilerin yaptığı veya yaptırdığı mimari özelliği olan hiçbir eser yoktur. Bir elin parmakları kadar sayıda caminin Osmanlı döneminde yapıldığı söylenmektedir. Ancak onların da, 1800'lü yılların içerisinde halk tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Osmanlı döneminde yapılan; tarihi, mimari ve kültürel bir değeri olduğu düşünülen en çok yapının sarnıçlar olduğu düşüncesindeyim.