İnsanlar neden fikirlerini birilerinin tahakkümüne bırakma ihtiyacı hissediyorlar? Birilerinin kendilerinden daha iyi olduklarını kabul ettikleri için mi? Bir şekilde, hayatta hiçbir zaman birileriyle bir arada hareket edemedikleri için mi? Yoksa tamamen özgüven probleminden dolayı mı? Birilerinin peşinden koşmak niye? Ve hatta o birileri kendilerinden zerre haberdar olmamasına ve bu konu da umursanacak bir konu olmamasına rağmen, hep bir önder, desteklenecek, arkasında yer alınacak, ardı sıra yolundan devam edilecek birilerine ihtiyaç duymak neden? Zihinleri bilerek ve isteyerek fiilen kiralamak ve hatta satmak arzusu
nereden ve neden geliyor?
Bu sistemde insanların karakterleri günlük gazete manşetleri gibi, canlı yayın haber programları gibi. Her an değişmeye namzet. Elbette insan fıtratında değişim ve dönüşüm kaçınılmaz. Lakin burada anlaşılmayan bir husus var. Söylemler değişebilir. Düşünceler değişebilir. Hayata bakış açısı değişebilir. Fakat karakter, kişinin kendini bilmeye ve bulmaya başladığı andan itibaren olgunluk aşamasını müteakip, belli bir güzergâha oturması gereken bir şeydir. O halde, bu hal nedir ve neden bu hali kimse sorgulamaz? Karakter, gündelik sosyo-politik gelişmelerin gidişatına nasıl bırakılır?
İnsanlar neden fikirlerini birilerinin tahakkümüne bırakma ihtiyacı hissediyorlar? Birilerinin kendilerinden daha iyi olduklarını kabul ettikleri için mi? Bir şekilde, hayatta hiçbir zaman birileriyle bir arada hareket edemedikleri için mi? Yoksa tamamen özgüven probleminden dolayı mı? Birilerinin peşinden koşmak niye? Ve hatta o birileri kendilerinden zerre haberdar olmamasına ve bu konu da umursanacak bir konu olmamasına rağmen, hep bir önder, desteklenecek, arkasında yer alınacak, ardı sıra yolundan devam edilecek birilerine ihtiyaç duymak neden? Zihinleri bilerek ve isteyerek fiilen kiralamak ve hatta satmak arzusu
nereden ve neden geliyor?
Bu sistemde insanların karakterleri günlük gazete manşetleri gibi, canlı yayın haber programları gibi. Her an değişmeye namzet. Elbette insan fıtratında değişim ve dönüşüm kaçınılmaz. Lakin burada anlaşılmayan bir husus var. Söylemler değişebilir. Düşünceler değişebilir. Hayata bakış açısı değişebilir. Fakat karakter, kişinin kendini bilmeye ve bulmaya başladığı andan itibaren olgunluk aşamasını müteakip, belli bir güzergâha oturması gereken bir şeydir. O halde, bu hal nedir ve neden bu hali kimse sorgulamaz? Karakter, gündelik sosyo-politik gelişmelerin gidişatına nasıl bırakılır?