Değerli dostum Yavuz Selim Demirağ, konusu bir askeri darbe girişimi iddiası olan "Balyoz Davası" ile ilgili bir kitap yazmıştı. Böyle bir kitabı yazması gereken birisi var ise o da Demirağ'dır. Çünkü Demirağ, eski bir Harbiyelidir. Yeminine ihanet etmemiş bir Harbiyeli. Sonra bir gazetecidir. Bir Harbiyeli ve gazeteci olarak, hem silah arkadaşları ile dayanışma hem de gerçeği arama görevi ile karşı karşıyadır. Bu kitapta da Demirağ bunu yapmıştır. 1 Mart Tezkeresi'nin reddi ve TSK: Ergenekon Operasyonu'nun piminin çekilmesi, 12 yıl süren kontrollü yüksek tansiyon politikası, 1 Mart 2003 sonrasında "yapısallaşmış krize" dönüşmüştür. Artık Türk Ordusu'na karşı bazı etkili önlemler almanın zamanı gelmiştir. ABD güçlerinin bir Beyaz Saray-Pentagon senaryosu çerçevesinde Süleymaniye'de 4 Temmuz 2003'de Türk Özel Kuvvetleri üzerinden Türk Ordusuna karşı başlattığı "stratejik nitelikli psikolojik operasyon" ikili ilişkilerde olduğu kadar ABD'nin Türk Ordusuna yönelik politikalarında da bir aşama noktası oluşturmuş ve Ergenekon Psikolojik Operasyonu başlamıştır. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, diplomasi kurallarını çiğneyerek Başbakan Erdoğan'ı muhatap almak suretiyle yazdığı yazısında Süleymaniye Operasyonu'nun AKP hükümetine karşı değil, "AKP hükümetinin emrini dinlemeyen bazı unsurlara karşı yapıldığını" ileri sürmüştür. Türk Ordusu, ABD ve AB için tarihsel anlamda Batı emperyalizmini yenen güç, siyasal anlamda millî devlet anlamına gelen "Kemalizmin" direnç noktasıdır. Bundan dolayı, 1990'ların ikinci yarısından itibaren Türk Ordusunu siyasal sistem içinde yıpratacak ve etkisizleştirecek her eylem ABD ve AB'den destek görmektedir. ABD'nin ılımlı İslam'ı bir müttefik olarak oluşturmasından sonra zaten laikliğin kalesi olarak bilinen Türk Ordusu'nun asker ve jeopolitik değil ama siyasal-stratejik değerinde ABD açısından bir düşme olmuştur. Bugün ise sözde sivilleşme ve ileri demokratikleşme adı altında ve 28 Şubat'ın intikamı niteliğini de taşıyan bir başka süreç yaşanmaktadır. O gün 28 Şubat'ı destekleyenler, bugün Ergenekon operasyonunu desteklemektedirler. İntikam süreçlerinin birbirini beslediği bir ülkenin toplumsal barışa ulaşması imkansızdır. Böyle bir ülkede sadece dönemsel galipler olur. Ve çoğu kez dönemsel galipleri iç dinamiklerin kendi güçleri değil, dış dinamikler belirler.
Değerli dostum Yavuz Selim Demirağ, konusu bir askeri darbe girişimi iddiası olan "Balyoz Davası" ile ilgili bir kitap yazmıştı. Böyle bir kitabı yazması gereken birisi var ise o da Demirağ'dır. Çünkü Demirağ, eski bir Harbiyelidir. Yeminine ihanet etmemiş bir Harbiyeli. Sonra bir gazetecidir. Bir Harbiyeli ve gazeteci olarak, hem silah arkadaşları ile dayanışma hem de gerçeği arama görevi ile karşı karşıyadır. Bu kitapta da Demirağ bunu yapmıştır. 1 Mart Tezkeresi'nin reddi ve TSK: Ergenekon Operasyonu'nun piminin çekilmesi, 12 yıl süren kontrollü yüksek tansiyon politikası, 1 Mart 2003 sonrasında "yapısallaşmış krize" dönüşmüştür. Artık Türk Ordusu'na karşı bazı etkili önlemler almanın zamanı gelmiştir. ABD güçlerinin bir Beyaz Saray-Pentagon senaryosu çerçevesinde Süleymaniye'de 4 Temmuz 2003'de Türk Özel Kuvvetleri üzerinden Türk Ordusuna karşı başlattığı "stratejik nitelikli psikolojik operasyon" ikili ilişkilerde olduğu kadar ABD'nin Türk Ordusuna yönelik politikalarında da bir aşama noktası oluşturmuş ve Ergenekon Psikolojik Operasyonu başlamıştır. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, diplomasi kurallarını çiğneyerek Başbakan Erdoğan'ı muhatap almak suretiyle yazdığı yazısında Süleymaniye Operasyonu'nun AKP hükümetine karşı değil, "AKP hükümetinin emrini dinlemeyen bazı unsurlara karşı yapıldığını" ileri sürmüştür. Türk Ordusu, ABD ve AB için tarihsel anlamda Batı emperyalizmini yenen güç, siyasal anlamda millî devlet anlamına gelen "Kemalizmin" direnç noktasıdır. Bundan dolayı, 1990'ların ikinci yarısından itibaren Türk Ordusunu siyasal sistem içinde yıpratacak ve etkisizleştirecek her eylem ABD ve AB'den destek görmektedir. ABD'nin ılımlı İslam'ı bir müttefik olarak oluşturmasından sonra zaten laikliğin kalesi olarak bilinen Türk Ordusu'nun asker ve jeopolitik değil ama siyasal-stratejik değerinde ABD açısından bir düşme olmuştur. Bugün ise sözde sivilleşme ve ileri demokratikleşme adı altında ve 28 Şubat'ın intikamı niteliğini de taşıyan bir başka süreç yaşanmaktadır. O gün 28 Şubat'ı destekleyenler, bugün Ergenekon operasyonunu desteklemektedirler. İntikam süreçlerinin birbirini beslediği bir ülkenin toplumsal barışa ulaşması imkansızdır. Böyle bir ülkede sadece dönemsel galipler olur. Ve çoğu kez dönemsel galipleri iç dinamiklerin kendi güçleri değil, dış dinamikler belirler.