Dindarlık Siyaseti Osmanlı Uleması Klasik Dönem Sonrası 1600 - 1800
Osmanlıların dini (ilmiye) kurumu incelenmeyi özel olarak hak eden bir vakadır. İlmiye kurumu Osmanlı idaresinin sınırlandırıcı çerçevesi içinde gelişmiş ve imparatorluğun idari kurumları arasında kendine eşi benzeri olmayan bir alan açmıştı. Aslında ne sınırlılık ne de bağımsızlık boyutu alana tamamen hakim olabilmişti. İlmiyenin kurumsal duruşu sayesinde protokolde ön sırada yer alması gerçeği, bağımsızlık arayışının ilmiyenin gözünü kör etmenini her zaman için önlemiştir. Öte yandan sultanlar da tamamen itaatkar bir dini hiyerarşi fikrine bazen açık hale gelseler de, bu hiçbir zaman uzun süren bir durum olmamış, kendilerini kaptırmamışlardır. Bu iki ülke arasındaki karşılıklı etkileşim yüzyıllar boyunca Osmanlı idari ve dini tarihinin önemli bir bölümünü kapsayagelmiştir. Elinizdeki çalışma 18. yüzyıl uleması üzerine yapılmış bir doktora tezinin geliştirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Çalışma ilerledikçe gitgide açık bir şekilde görülmüştür ki, 18. yüzyıl ilmiye sınıfının göze çarpıcı br şekilde istikrarlı ve aristokratik profesyonel yapısı, sadece dönemin diğer kurumlarından değil aynı zamanda kendi çok yakın geçmişinden de kopmuş bir yapı görünümündeydi. Patrimonyal dayanakları olan bu istikrarın köklerini araştırırken ilmiyenin geçtiği aşamaların seçilmişliğe yürüyerek aşılmış yollar olmaktan çok, gecikmiş bir şekilde ilmiyeye bahşedilmiş sınırlı ve özel kazanımların oluşturduğu bir çeşitleme paketi olduğu görüldü. 17. yüzyılın sonunda ilmiye sınıfının bireyselleştirilmiş güvenceleri ile 18 yüzyılın büyük ailelerden oluşan ilmiyesi arasındaki niteliksel farklılıkları ortaya koyan bu çalışma, bu geçiş sürecindeki koşulları -uzun süre devam eden ulema devlet ikilemi için bir örnek olay olarak açıklamayı hedeflemektedir.
Osmanlıların dini (ilmiye) kurumu incelenmeyi özel olarak hak eden bir vakadır. İlmiye kurumu Osmanlı idaresinin sınırlandırıcı çerçevesi içinde gelişmiş ve imparatorluğun idari kurumları arasında kendine eşi benzeri olmayan bir alan açmıştı. Aslında ne sınırlılık ne de bağımsızlık boyutu alana tamamen hakim olabilmişti. İlmiyenin kurumsal duruşu sayesinde protokolde ön sırada yer alması gerçeği, bağımsızlık arayışının ilmiyenin gözünü kör etmenini her zaman için önlemiştir. Öte yandan sultanlar da tamamen itaatkar bir dini hiyerarşi fikrine bazen açık hale gelseler de, bu hiçbir zaman uzun süren bir durum olmamış, kendilerini kaptırmamışlardır. Bu iki ülke arasındaki karşılıklı etkileşim yüzyıllar boyunca Osmanlı idari ve dini tarihinin önemli bir bölümünü kapsayagelmiştir. Elinizdeki çalışma 18. yüzyıl uleması üzerine yapılmış bir doktora tezinin geliştirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Çalışma ilerledikçe gitgide açık bir şekilde görülmüştür ki, 18. yüzyıl ilmiye sınıfının göze çarpıcı br şekilde istikrarlı ve aristokratik profesyonel yapısı, sadece dönemin diğer kurumlarından değil aynı zamanda kendi çok yakın geçmişinden de kopmuş bir yapı görünümündeydi. Patrimonyal dayanakları olan bu istikrarın köklerini araştırırken ilmiyenin geçtiği aşamaların seçilmişliğe yürüyerek aşılmış yollar olmaktan çok, gecikmiş bir şekilde ilmiyeye bahşedilmiş sınırlı ve özel kazanımların oluşturduğu bir çeşitleme paketi olduğu görüldü. 17. yüzyılın sonunda ilmiye sınıfının bireyselleştirilmiş güvenceleri ile 18 yüzyılın büyük ailelerden oluşan ilmiyesi arasındaki niteliksel farklılıkları ortaya koyan bu çalışma, bu geçiş sürecindeki koşulları -uzun süre devam eden ulema devlet ikilemi için bir örnek olay olarak açıklamayı hedeflemektedir.