Süleyman Güney; kimliğinde 01 Ocak 1960 Diyarbakır/Ergani doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Ergani'de tamamlar. 1978'de Ergani'de Anti-Sömürgeci Demokratik Kültür Derneği (ASDK DER) yönetim kurulu üyeliği yapar. Siyasi çalışmalarını bu dernek bünyesinde sürdürür. 1980 Mart ayında gözaltına alınır. 16 Nisan 1980'de tutuklanır. İki yıllık tutukluluk süresi sonunda çıkarıldığı sıkıyönetim askeri mahkemesince Rizgari-Ala Rizgari dava dosyası kapsamında 8 yıl ağır hapis cezasına çarptırılır. Dört arkadaşı ile yaptığı siyasi ve düşünsel savunmadan dolayı ayrıca iki yıl sekiz ay hapis cezasına çarptırılır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
1980 Diyarbakır Zindanı'nda olanları anlatmaya çoğunlukla sözcükler yetersiz kalır. Yaşananlar karşısında adeta insan taş kesilir anlatmaktan zorlanır! 1980'li yıllarda Diyarbakır Zindanı'nda olanları anlayabilmek için yaşamak mı gerek?! Yine de yaşanan büyük zulüm, bir nebze daha iyi anlaşılsın diye anlatılır.
"Günler işkence haberleriyle geçer. Geceleri işkence seslerine uyanırdık . İşkence ve baskı yöntemleri insanların psikolojisine göre şekillendirilirdi. Öyle bir atmosfer yaratılırdı ki; bir yandan yaşamanın gerekliliği, bir yandan da devrimci onurun korunması uğruna ölümün kutsallığı yan yana yaşardı. İkisi arasında tercih yapamamanın kararsızlığı çoğu yerde direnişin olumsuz yönde etkilemesine yol açardı. Uzun süre işkenceye dayanamayan bir kitlenin varlığından haberi olan idare, gerçekten de o insanları tespit etmenin ustalığını gösterirdi. Uzmanlaşmış işkenceci kadrosuyla her gün yeni mevziler kazanılırdı! İlk olarak istemleri kabul eden insanları, direnen insanlarla karıştırarak direnen insanlarda psikolojik etkileşim yoluyla kararsızlık yaratılmaya gidildi ve bu yolla birkaç koğuşu düşürmede başarılı da oldular. Zaten başından beri direniş yanlısı olmayan koğuşlar idare için büyük mevzi değil miydi? Direnişin zayıf olduğu koğuşlarda direnmeyen koğuşlar örnek gösterilirdi. Açlık grevi ağır temposu içinde ilerliyordu ilk günkü kararlılık açlık grevindeki insanlara moral veriyordu. Herkesin açlık grevinin getirmiş olduğu fiziki bitkinlik içinde uyumaya çalışıp, açlığını unutmaya çabaladığı bir gece yarısı uyandığımızda, cezaevi müdürü Binbaşı Alaattin Bayar ve bir manga askeriyle koğuşun orta yerindeydi. Ellerine ne geçiriyorlardıysa "Arama yapıyoruz" bahanesiyle döküp dağıtıyor, yırtıp parçalıyorlardı. Binbaşı masada oturmuş zil zurna sarhoş durumdaydı. Düşman karargahını basmış bir halleri vardı. Çıkan gürültü ve patırtılardan, yeni uykudan uyananların şaşkın bakışları, gecenin bu saatinde rüya gördüklerini sanırlardı. Evet olanlar gerçekti. Duvarlar ardında kapılar kapıların ardında demir parmaklıklar ve demir parmaklıkların ardında sadece dünyaya açılan bir penceresi bulunan mahkum koğuşu! Gecenin üçünde, başlarında cezaevi müdürü binbaşı komutasında bir manga asker ile baskında idi. Sarhoş olan binbaşı tekmelerle uyandırdığı koğuş sorumlusuna; işine geldiği zaman söz hakkı veriyor, gelmediği zaman vermiyordu. "Mazisi zaferlerle dolu!" ordunun önemli bir baskını böylegerçekleşiyordu. "
Zulüm gemini ağzına almış şahlanıyor "tutsaklar ise bu zulüm nereye kadar?" sorusunun muhatabı! Zira ardında olanlar oldu! Rüzgar eken fırtına biçti! Direnenler tarih, işkenceciler ise lanetlenerek tarihe gömüldü.
Elinizdeki kitap, Diyarbakır Zindanı'nda yaşanan kesitten resimleri, yaşayan birinin kaleminden sunuyor. Resimleri izlerken yaşanan acımasızlık beleklerden silinmesin, gelecek kuşaklar geçmişlerine yapılan insanlık suçunu unutmasın kendi canavarıyla yüzleşerek kendilerini tanısın istedik!
Süleyman Güney; kimliğinde 01 Ocak 1960 Diyarbakır/Ergani doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Ergani'de tamamlar. 1978'de Ergani'de Anti-Sömürgeci Demokratik Kültür Derneği (ASDK DER) yönetim kurulu üyeliği yapar. Siyasi çalışmalarını bu dernek bünyesinde sürdürür. 1980 Mart ayında gözaltına alınır. 16 Nisan 1980'de tutuklanır. İki yıllık tutukluluk süresi sonunda çıkarıldığı sıkıyönetim askeri mahkemesince Rizgari-Ala Rizgari dava dosyası kapsamında 8 yıl ağır hapis cezasına çarptırılır. Dört arkadaşı ile yaptığı siyasi ve düşünsel savunmadan dolayı ayrıca iki yıl sekiz ay hapis cezasına çarptırılır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
1980 Diyarbakır Zindanı'nda olanları anlatmaya çoğunlukla sözcükler yetersiz kalır. Yaşananlar karşısında adeta insan taş kesilir anlatmaktan zorlanır! 1980'li yıllarda Diyarbakır Zindanı'nda olanları anlayabilmek için yaşamak mı gerek?! Yine de yaşanan büyük zulüm, bir nebze daha iyi anlaşılsın diye anlatılır.
"Günler işkence haberleriyle geçer. Geceleri işkence seslerine uyanırdık . İşkence ve baskı yöntemleri insanların psikolojisine göre şekillendirilirdi. Öyle bir atmosfer yaratılırdı ki; bir yandan yaşamanın gerekliliği, bir yandan da devrimci onurun korunması uğruna ölümün kutsallığı yan yana yaşardı. İkisi arasında tercih yapamamanın kararsızlığı çoğu yerde direnişin olumsuz yönde etkilemesine yol açardı. Uzun süre işkenceye dayanamayan bir kitlenin varlığından haberi olan idare, gerçekten de o insanları tespit etmenin ustalığını gösterirdi. Uzmanlaşmış işkenceci kadrosuyla her gün yeni mevziler kazanılırdı! İlk olarak istemleri kabul eden insanları, direnen insanlarla karıştırarak direnen insanlarda psikolojik etkileşim yoluyla kararsızlık yaratılmaya gidildi ve bu yolla birkaç koğuşu düşürmede başarılı da oldular. Zaten başından beri direniş yanlısı olmayan koğuşlar idare için büyük mevzi değil miydi? Direnişin zayıf olduğu koğuşlarda direnmeyen koğuşlar örnek gösterilirdi. Açlık grevi ağır temposu içinde ilerliyordu ilk günkü kararlılık açlık grevindeki insanlara moral veriyordu. Herkesin açlık grevinin getirmiş olduğu fiziki bitkinlik içinde uyumaya çalışıp, açlığını unutmaya çabaladığı bir gece yarısı uyandığımızda, cezaevi müdürü Binbaşı Alaattin Bayar ve bir manga askeriyle koğuşun orta yerindeydi. Ellerine ne geçiriyorlardıysa "Arama yapıyoruz" bahanesiyle döküp dağıtıyor, yırtıp parçalıyorlardı. Binbaşı masada oturmuş zil zurna sarhoş durumdaydı. Düşman karargahını basmış bir halleri vardı. Çıkan gürültü ve patırtılardan, yeni uykudan uyananların şaşkın bakışları, gecenin bu saatinde rüya gördüklerini sanırlardı. Evet olanlar gerçekti. Duvarlar ardında kapılar kapıların ardında demir parmaklıklar ve demir parmaklıkların ardında sadece dünyaya açılan bir penceresi bulunan mahkum koğuşu! Gecenin üçünde, başlarında cezaevi müdürü binbaşı komutasında bir manga asker ile baskında idi. Sarhoş olan binbaşı tekmelerle uyandırdığı koğuş sorumlusuna; işine geldiği zaman söz hakkı veriyor, gelmediği zaman vermiyordu. "Mazisi zaferlerle dolu!" ordunun önemli bir baskını böylegerçekleşiyordu. "
Zulüm gemini ağzına almış şahlanıyor "tutsaklar ise bu zulüm nereye kadar?" sorusunun muhatabı! Zira ardında olanlar oldu! Rüzgar eken fırtına biçti! Direnenler tarih, işkenceciler ise lanetlenerek tarihe gömüldü.
Elinizdeki kitap, Diyarbakır Zindanı'nda yaşanan kesitten resimleri, yaşayan birinin kaleminden sunuyor. Resimleri izlerken yaşanan acımasızlık beleklerden silinmesin, gelecek kuşaklar geçmişlerine yapılan insanlık suçunu unutmasın kendi canavarıyla yüzleşerek kendilerini tanısın istedik!