Doğu Anadolu'da M.Ö II. binyılda höyük yerleşimlerinde bir azalma olduğu gözlenmektedir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda, söz konusu bu durum insanların höyükleri terkedip yaylalara çıkışı ile açıklanmaktadır. Yayla yaşamı sürdüren bu grupların mekan tiplerinde de önemli değişiklik olmuştur. Kıl çadırlar ve genelde harçsız basit taş evler bu dönemde büyük önem kazanmıştır. Bu tür gruplar hayvanların göçü, çevresel sorunlar ve güvenlik nedeniyle yerleşim alanlarını sık sık değiştirmek zorunda kalmışlardır. Höyüklerde yer alan büyük yapıların formasyon süreci ile büyük oranda toprakla örtülenebilindiği göz önüne getirildiğinde; söz konusu mevsimlik veya geçici mekanlara ait izlere arkeolojik anlamda ulaşmanın ne kadar zor olduğu anlaşılabilir. Göçebe gruplara ait yapılar da tamamen yok olmamakta adece toprakla kapanmaktadır. Ancak aynı yerde uzun süre yerleşilmediği için, kullanılan malzemenin özelliklerine bağlı bu türk alanlardaki formasyon süreci de farklı gelişmektedir. Bu durum, yüksek yaylalardaki M.Ö II. bine ait yerleşimlerin tespitini imkansız hale getirmektedir. Göçebe yaşam tarzından geriye kalan izler de arkeolojik bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu bu arkeolojik sorunu daha iyi anlamak ve bazı arkeolojik sorunlara bu bağlamda cevap verebilmek için; günümüzde aynı coğrafyada, aynı geçim ekonomisine ait grupların yayla kültürü ve yayla mimarisi incelenmiştir. Yapılan etnoarkeolojik incelemeler sonrasında Doğu Anadolu'da M.Ö II. bine ait yerleşim sorunun aslında bir formasyon süreci olduğu anlaşılmıştır.
Doğu Anadolu'da M.Ö II. binyılda höyük yerleşimlerinde bir azalma olduğu gözlenmektedir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda, söz konusu bu durum insanların höyükleri terkedip yaylalara çıkışı ile açıklanmaktadır. Yayla yaşamı sürdüren bu grupların mekan tiplerinde de önemli değişiklik olmuştur. Kıl çadırlar ve genelde harçsız basit taş evler bu dönemde büyük önem kazanmıştır. Bu tür gruplar hayvanların göçü, çevresel sorunlar ve güvenlik nedeniyle yerleşim alanlarını sık sık değiştirmek zorunda kalmışlardır. Höyüklerde yer alan büyük yapıların formasyon süreci ile büyük oranda toprakla örtülenebilindiği göz önüne getirildiğinde; söz konusu mevsimlik veya geçici mekanlara ait izlere arkeolojik anlamda ulaşmanın ne kadar zor olduğu anlaşılabilir. Göçebe gruplara ait yapılar da tamamen yok olmamakta adece toprakla kapanmaktadır. Ancak aynı yerde uzun süre yerleşilmediği için, kullanılan malzemenin özelliklerine bağlı bu türk alanlardaki formasyon süreci de farklı gelişmektedir. Bu durum, yüksek yaylalardaki M.Ö II. bine ait yerleşimlerin tespitini imkansız hale getirmektedir. Göçebe yaşam tarzından geriye kalan izler de arkeolojik bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu bu arkeolojik sorunu daha iyi anlamak ve bazı arkeolojik sorunlara bu bağlamda cevap verebilmek için; günümüzde aynı coğrafyada, aynı geçim ekonomisine ait grupların yayla kültürü ve yayla mimarisi incelenmiştir. Yapılan etnoarkeolojik incelemeler sonrasında Doğu Anadolu'da M.Ö II. bine ait yerleşim sorunun aslında bir formasyon süreci olduğu anlaşılmıştır.