"Bu orijinal ve provokatif kitap, siyasi şirinliklerin ötesine gecip, dini fark meselelerini açık yüreklilikle tartışmak için bir davet. Akademik olduğu kadar angaje de olan bu çalışma modern kamusallıkların inşasında, din ve sekülerizmin birbirine nasıl dolandığını açımlayan, kamusal tartışmanın seviyesini yükselten bir müdahale.”
-Veena Das, Johns Hopkins Üniversitesi
Sekülerizmin tüm vaizleri karikatürlerin sadece temsil olduğu, İslam'a saldırmadığını söylüyor. Müslümanlara çocuk muamelesi yaparak, bu ve benzeri olayların demokrasinin doğasında olduğunu, eleştirinin kamusallığın temelini oluşturduğunu buyuruyorlar.
- Bu kitabın basit bir sorusu var: karikatürlerden rencide olanların tecrübe ettikleri şiddeti, liberal hukukun dünya tasavvuruna tercüme etmenin imkanı var mı?
- Bu hukukun Peygamber'in varlığıyla temsillerini ayrıştıran felsefi kabulünü paylaşmayanların yaşadığı haksızlığı, bu hukuk dili kavrayabilir mi?
- Modernliğe Müslümanların mı kafası basmıyor yoksa sekülerizm kendi tarihsel süreçleri içerisinden devşirdiği rasyonelliğin dışını tahammül edilemez bulduğundan Müslümanları akıl dışı mı buluyor?
Danimarka karikatür kriziyle başlayan sürecte İslam dünyasındaki infialin seküler çevrelerce Müslümanların “eleştiriyi hazmedememe”lerinin bir örneği olduğu iddiası masaya yatırılıyor. Akademide birçok ateşli tartışmayı beraberinde getiren kitap, bugün Charlie Hebdo olayı ve peşi sıra yükselen İslamofobik tepkilerle birlikte daha güncel, çünkü karikatürler yasaklanmalı mı, serbest mi olmalı diye sormuyor. Bu kitabın basit bir cevabı yok, ne basitçe mağduriyet edebiyatı yapılıyor, ne de ‘Batı' zalim ilan ediliyor. Şarkiyatcılığın tenkidinden, Avrupa'yı taşralaştırdıktan, moderniteyi coğullaştırdıktan sonra dahi sekülerizm, eleştiri'nin temel referansı.
Edward Said'in seküler hümanizminden Habermas'ın seküler kamusal alanına din, Aydınlanma'nın önyargılarından ne kadar sıyrılırsa sıyrılsın yerini bilmesi gereken bir kavram olarak kalıyor. Talal Asad, Saba Mahmood ve Judith Butler farklı açılardan bu ‘ısrar'ı inceliyor, dinin liberal-seküler nizamdaki yerini hangi yapıların var ettiğine ve yeniden ürettiğine dikkat çekiyor.
Elinizdeki kitap eleştiri kavramını sekülerizmin tekelinden kurtarıyor, farklı epistemolojilerin karşılaştıklarında telif edemedikleri farklılıklarını nasıl konuşabileceklerine dair bir tartışma başlatıyor.
"Bu orijinal ve provokatif kitap, siyasi şirinliklerin ötesine gecip, dini fark meselelerini açık yüreklilikle tartışmak için bir davet. Akademik olduğu kadar angaje de olan bu çalışma modern kamusallıkların inşasında, din ve sekülerizmin birbirine nasıl dolandığını açımlayan, kamusal tartışmanın seviyesini yükselten bir müdahale.”
-Veena Das, Johns Hopkins Üniversitesi
Sekülerizmin tüm vaizleri karikatürlerin sadece temsil olduğu, İslam'a saldırmadığını söylüyor. Müslümanlara çocuk muamelesi yaparak, bu ve benzeri olayların demokrasinin doğasında olduğunu, eleştirinin kamusallığın temelini oluşturduğunu buyuruyorlar.
- Bu kitabın basit bir sorusu var: karikatürlerden rencide olanların tecrübe ettikleri şiddeti, liberal hukukun dünya tasavvuruna tercüme etmenin imkanı var mı?
- Bu hukukun Peygamber'in varlığıyla temsillerini ayrıştıran felsefi kabulünü paylaşmayanların yaşadığı haksızlığı, bu hukuk dili kavrayabilir mi?
- Modernliğe Müslümanların mı kafası basmıyor yoksa sekülerizm kendi tarihsel süreçleri içerisinden devşirdiği rasyonelliğin dışını tahammül edilemez bulduğundan Müslümanları akıl dışı mı buluyor?
Danimarka karikatür kriziyle başlayan sürecte İslam dünyasındaki infialin seküler çevrelerce Müslümanların “eleştiriyi hazmedememe”lerinin bir örneği olduğu iddiası masaya yatırılıyor. Akademide birçok ateşli tartışmayı beraberinde getiren kitap, bugün Charlie Hebdo olayı ve peşi sıra yükselen İslamofobik tepkilerle birlikte daha güncel, çünkü karikatürler yasaklanmalı mı, serbest mi olmalı diye sormuyor. Bu kitabın basit bir cevabı yok, ne basitçe mağduriyet edebiyatı yapılıyor, ne de ‘Batı' zalim ilan ediliyor. Şarkiyatcılığın tenkidinden, Avrupa'yı taşralaştırdıktan, moderniteyi coğullaştırdıktan sonra dahi sekülerizm, eleştiri'nin temel referansı.
Edward Said'in seküler hümanizminden Habermas'ın seküler kamusal alanına din, Aydınlanma'nın önyargılarından ne kadar sıyrılırsa sıyrılsın yerini bilmesi gereken bir kavram olarak kalıyor. Talal Asad, Saba Mahmood ve Judith Butler farklı açılardan bu ‘ısrar'ı inceliyor, dinin liberal-seküler nizamdaki yerini hangi yapıların var ettiğine ve yeniden ürettiğine dikkat çekiyor.
Elinizdeki kitap eleştiri kavramını sekülerizmin tekelinden kurtarıyor, farklı epistemolojilerin karşılaştıklarında telif edemedikleri farklılıklarını nasıl konuşabileceklerine dair bir tartışma başlatıyor.