Bugüne dek hep evrene mesajlar gönderdin, ama acaba sana gelen mesajları hissettin mi? Tüm o dileklere, beklentilere, dualara, isteklere karşılık evren sana işleri yoluna koyacak, yol gösterecek, çözüm getirecek cevabı verdi mi?
Şimdi yanına sadece kendini alacağın bir yolculuğa hazırlan…
Çoğumuz, bizi mutlu eden şeyleri yeniden keşfetmek ve hatta yeniden anlamlandırmak yerine ömrümüzü bilmediğimiz türden bir mutluluk arayışıyla geçiriyoruz. Nedense bu bize daha kolay geliyor. Mutluluğu kalıcı bir şekilde içimizde var etmek varken, sıcak pide misali sunulan geçici tatminlerle vakit geçirip, yaşadıklarımız bizi artık mutlu etmemeye başladığında başkasına sıçrıyoruz. Tatminsizlikler ve hayal kırıklıkları tanıdık duygular olarak hayatımıza kök salıyor. Peki ya sonra?
Belki hemen değil ama bir gün gerçek mutluluk kaynağının ne olduğunu anlamlandırmanın peşine düşüyor insan. Yaşadıklarının ve yaşadığı duyguların tanımlanmasına ihtiyaç duyuyor. İşte o anda hayatının en büyük sorusu devreye giriyor: Mutlu muyum, mutsuz mu?
Konu mutlu olmak olunca biz susuyoruz ve içimizdeki ses konuşmaya başlıyor. Aslına bakarsanız çığlık atarcasına haykırıyor. Çünkü bugüne kadar ya onu hiç dinlemedik ya da işimize gelenleri kendimize göre çevirdik.
Her gün mutlu olmak için yaptığımız onca şeye baktıktan sonra, aslında bizi mutsuz eden her şeyi mutlu olmak adına yaptığımızı fark edebilir ve bizi nelerin mutsuz ettiğini bulduktan sonra mutluluğun da peşi sıra geleceğini görebiliriz. Tabii ki yol haritası ile birlikte. Yaşam keşfedilecek mutluluklarla dolu, yolculuğun başkahramanı olmaksa bizim elimizde.
Çünkü mutluluk, içimizde bir yerlerde ve tüm benliğimize yayılmayı bekliyor…
Bugüne dek hep evrene mesajlar gönderdin, ama acaba sana gelen mesajları hissettin mi? Tüm o dileklere, beklentilere, dualara, isteklere karşılık evren sana işleri yoluna koyacak, yol gösterecek, çözüm getirecek cevabı verdi mi?
Şimdi yanına sadece kendini alacağın bir yolculuğa hazırlan…
Çoğumuz, bizi mutlu eden şeyleri yeniden keşfetmek ve hatta yeniden anlamlandırmak yerine ömrümüzü bilmediğimiz türden bir mutluluk arayışıyla geçiriyoruz. Nedense bu bize daha kolay geliyor. Mutluluğu kalıcı bir şekilde içimizde var etmek varken, sıcak pide misali sunulan geçici tatminlerle vakit geçirip, yaşadıklarımız bizi artık mutlu etmemeye başladığında başkasına sıçrıyoruz. Tatminsizlikler ve hayal kırıklıkları tanıdık duygular olarak hayatımıza kök salıyor. Peki ya sonra?
Belki hemen değil ama bir gün gerçek mutluluk kaynağının ne olduğunu anlamlandırmanın peşine düşüyor insan. Yaşadıklarının ve yaşadığı duyguların tanımlanmasına ihtiyaç duyuyor. İşte o anda hayatının en büyük sorusu devreye giriyor: Mutlu muyum, mutsuz mu?
Konu mutlu olmak olunca biz susuyoruz ve içimizdeki ses konuşmaya başlıyor. Aslına bakarsanız çığlık atarcasına haykırıyor. Çünkü bugüne kadar ya onu hiç dinlemedik ya da işimize gelenleri kendimize göre çevirdik.
Her gün mutlu olmak için yaptığımız onca şeye baktıktan sonra, aslında bizi mutsuz eden her şeyi mutlu olmak adına yaptığımızı fark edebilir ve bizi nelerin mutsuz ettiğini bulduktan sonra mutluluğun da peşi sıra geleceğini görebiliriz. Tabii ki yol haritası ile birlikte. Yaşam keşfedilecek mutluluklarla dolu, yolculuğun başkahramanı olmaksa bizim elimizde.
Çünkü mutluluk, içimizde bir yerlerde ve tüm benliğimize yayılmayı bekliyor…