Ezidiler, Müslüman ve Hıristiyan komşularınca "Şeytana tapanlar" olarak bilinmektedir. Üstelik bu klişe artık genel bir kanaat olmanın ötesinde akademik bir veri olarak da kabul edilmekte ve Ezidilik hakkında çalışan çoğu akademisyen tarafından da tekrarlanmaktadır. Oysa inançlarında kötülüğün lanetlendiği, Şeytan veya kötülük tanrı/tanrıçası gibi varlıkların bulunmadığı Ezidilikte, çerçevesini Melek Tavus'un çizdiği iyilik kavramının en önemli erdem olduğu görülmektedir. Ezidilik, eski Hint-İran dinleri -özellikle Zerdüştilik- ile Semitik dinlerdeki heretik ve heterodoks geleneklerin etkilediği senkretik bir dindir. Ancak bu senkretik varoluşu yanlış yorumlayan çevreler, Ezidiliği, özgün bir tarafı olmayan ve sadece diğer inançların toplamından ibaret bir din olarak değerlendirmektedir. Bu indirgemeci tavır, Ezidilik gibi senkretik özellikler taşıyan dinlerin özgünlüklerini görmezden gelmektedir. Söz konusu indirgemeci tavır ancak antropolojik bir yaklaşımla aşılabilir. Bu kitap antropolojik bir bakış açısıyla ve yıllara yayılan alan araştırmaları sonucunda elde edilen verilerle hazırlanmıştır. Yazarın amacı Ezidilere rağmen onların inançları ve kimlikleri hakkında söz söylemek değil, Ezidileri ve Ezidiliği kendi anlam dünyaları içerisinde anlamaya çalışmaktır.
Ezidiler, Müslüman ve Hıristiyan komşularınca "Şeytana tapanlar" olarak bilinmektedir. Üstelik bu klişe artık genel bir kanaat olmanın ötesinde akademik bir veri olarak da kabul edilmekte ve Ezidilik hakkında çalışan çoğu akademisyen tarafından da tekrarlanmaktadır. Oysa inançlarında kötülüğün lanetlendiği, Şeytan veya kötülük tanrı/tanrıçası gibi varlıkların bulunmadığı Ezidilikte, çerçevesini Melek Tavus'un çizdiği iyilik kavramının en önemli erdem olduğu görülmektedir. Ezidilik, eski Hint-İran dinleri -özellikle Zerdüştilik- ile Semitik dinlerdeki heretik ve heterodoks geleneklerin etkilediği senkretik bir dindir. Ancak bu senkretik varoluşu yanlış yorumlayan çevreler, Ezidiliği, özgün bir tarafı olmayan ve sadece diğer inançların toplamından ibaret bir din olarak değerlendirmektedir. Bu indirgemeci tavır, Ezidilik gibi senkretik özellikler taşıyan dinlerin özgünlüklerini görmezden gelmektedir. Söz konusu indirgemeci tavır ancak antropolojik bir yaklaşımla aşılabilir. Bu kitap antropolojik bir bakış açısıyla ve yıllara yayılan alan araştırmaları sonucunda elde edilen verilerle hazırlanmıştır. Yazarın amacı Ezidilere rağmen onların inançları ve kimlikleri hakkında söz söylemek değil, Ezidileri ve Ezidiliği kendi anlam dünyaları içerisinde anlamaya çalışmaktır.