1843 Nisan ayı başı, Manchester. Friedrich Engels hayatının dönüm noktasındaydı. O günlerde kaleme aldığı yeni bir yazı dizisinde, deneyimlerinden hareketle kapsamlı bir durum değerlendirmesi yapmışt. Genç Alman filozof, karar aşamasında bunalım yaşıyordu. Şimdiye kadar varlığının en derinliklerinde inandığı her şey çürük çıkmıştı. Her şeyi kapsayan büyük bir aklın, düşünme yeteneği sayesinde, aklı başında her insanın hareketini belirleyen doğanın bu muhteşem armağanı sayesinde, insanları birleştireceği düşüncesi -hayalmiş! Her normal insanın içinde bir vicdanın bulunduğu, istediği kadar üstü örtülmüş olsun, onu, kendi esenliğinin ötesinde, tarihsel olarak sınırlı grupların, kastların, sınıfların ve ulusal çıkarların esenliğinin ötesinde, bütün türün, bütün insanlığın esenliğini düşünmeye iten, insanca bir yüreğin çarptığı inancı -hayalmış! Bir zamanlar Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik bayrağıyla tarih sahnesinde yerini alan burjuva sınıfı, İngiltere'de olduğu gibi, ekonomik ve siyasal açıdan egemen sınıf haline geldiği an, hümanist ideallere ihanet ediyor ve halk kitleleri, Antik ve Orta Çağ'ın despot rejimlerinde bile daha kötüsü olamayacak bir duruma geri itiyordu. Ne yapmak lazımdı? Bu sınıfın içinde kalıp, eleştiren kişiyi, anlayışa çağrı yapan rahatsiz edici uyarıcıyı oynamaya devam etmek mi?Sağır kulaklara boş uyarılarda bulunmaya devam etmek ki? Yoksa bu sınıftan kesin olarak ve bütünüyle ayrılıp, ona ölüm kalım savaşı ilan etmiş olanların saflarına katılmak mı? Belleğinde şahinen görüntüsü canlandı. Göğsü kabarmıştı. Çok yükseklere uçmalıydı.Dünyayı her yönüyle görmeli, karanlığı ve kargaşayı alt etmeli, yaradılışın sırrını ortaya çıkarmalıydı -bunu istiyordu.
1843 Nisan ayı başı, Manchester. Friedrich Engels hayatının dönüm noktasındaydı. O günlerde kaleme aldığı yeni bir yazı dizisinde, deneyimlerinden hareketle kapsamlı bir durum değerlendirmesi yapmışt. Genç Alman filozof, karar aşamasında bunalım yaşıyordu. Şimdiye kadar varlığının en derinliklerinde inandığı her şey çürük çıkmıştı. Her şeyi kapsayan büyük bir aklın, düşünme yeteneği sayesinde, aklı başında her insanın hareketini belirleyen doğanın bu muhteşem armağanı sayesinde, insanları birleştireceği düşüncesi -hayalmiş! Her normal insanın içinde bir vicdanın bulunduğu, istediği kadar üstü örtülmüş olsun, onu, kendi esenliğinin ötesinde, tarihsel olarak sınırlı grupların, kastların, sınıfların ve ulusal çıkarların esenliğinin ötesinde, bütün türün, bütün insanlığın esenliğini düşünmeye iten, insanca bir yüreğin çarptığı inancı -hayalmış! Bir zamanlar Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik bayrağıyla tarih sahnesinde yerini alan burjuva sınıfı, İngiltere'de olduğu gibi, ekonomik ve siyasal açıdan egemen sınıf haline geldiği an, hümanist ideallere ihanet ediyor ve halk kitleleri, Antik ve Orta Çağ'ın despot rejimlerinde bile daha kötüsü olamayacak bir duruma geri itiyordu. Ne yapmak lazımdı? Bu sınıfın içinde kalıp, eleştiren kişiyi, anlayışa çağrı yapan rahatsiz edici uyarıcıyı oynamaya devam etmek mi?Sağır kulaklara boş uyarılarda bulunmaya devam etmek ki? Yoksa bu sınıftan kesin olarak ve bütünüyle ayrılıp, ona ölüm kalım savaşı ilan etmiş olanların saflarına katılmak mı? Belleğinde şahinen görüntüsü canlandı. Göğsü kabarmıştı. Çok yükseklere uçmalıydı.Dünyayı her yönüyle görmeli, karanlığı ve kargaşayı alt etmeli, yaradılışın sırrını ortaya çıkarmalıydı -bunu istiyordu.