20. Yüzyıl Alman Edebiyatı'nın en büyük isimlerinden Kurt Tucholsky'nin sürgüne gittiği İsveç'ten yazdığı Gripsholm Şatosu - Bir Yaz Hikayesi zengin simgeleriyle çok katmanlı okumalara açık bir roman. Yüzeyde, pastoral kır manzar aları eşliğinde ilerleyen, çocuksu heyecanlar barındıran bir aşk
hikayesi anlatılıyor. Daha derinlerde, Almanya'yı faşizme sürükleyen bireysel ve toplumsal ruh halinin izlerini bulacaksınız. Parlak edebiyat kariyerindeki yegane romanı olan Gripsholm Şatosu 'nda modern tekniği ve şiirsel diliyle geçip giden güzel günlerin hüznünü yakalıyor Tucholsky...
“Fırtına!
Hafif bir rüzgar olarak başlamıştı. Kendimizin dışına çıkmıştık, çünkü herkes başkasındaydı. Bir oyundu, çocuksu bir merak, yabancı birinin tadı... Ayna benden iki tane gösteriyordu, üç çift göz beni izliyordu. Kadınlık yelpazesini açmışlardı. Billie de başka bir Billie'ydi. Şakınlıkla izliyordum. Gittikçe yabancılaşan mimikleri rahatlamıştı, gözler sulanmış, gerginlik gitmişti. Çok kasmıştı kendini...
Pijaması renkli renkli açılmıştı. Bir şey planlanmamıştı. Her şey doğaldı. Sözde öyle olmalıydı. Ve kendimizi kaybettik.” (Romandan)
20. Yüzyıl Alman Edebiyatı'nın en büyük isimlerinden Kurt Tucholsky'nin sürgüne gittiği İsveç'ten yazdığı Gripsholm Şatosu - Bir Yaz Hikayesi zengin simgeleriyle çok katmanlı okumalara açık bir roman. Yüzeyde, pastoral kır manzar aları eşliğinde ilerleyen, çocuksu heyecanlar barındıran bir aşk
hikayesi anlatılıyor. Daha derinlerde, Almanya'yı faşizme sürükleyen bireysel ve toplumsal ruh halinin izlerini bulacaksınız. Parlak edebiyat kariyerindeki yegane romanı olan Gripsholm Şatosu 'nda modern tekniği ve şiirsel diliyle geçip giden güzel günlerin hüznünü yakalıyor Tucholsky...
“Fırtına!
Hafif bir rüzgar olarak başlamıştı. Kendimizin dışına çıkmıştık, çünkü herkes başkasındaydı. Bir oyundu, çocuksu bir merak, yabancı birinin tadı... Ayna benden iki tane gösteriyordu, üç çift göz beni izliyordu. Kadınlık yelpazesini açmışlardı. Billie de başka bir Billie'ydi. Şakınlıkla izliyordum. Gittikçe yabancılaşan mimikleri rahatlamıştı, gözler sulanmış, gerginlik gitmişti. Çok kasmıştı kendini...
Pijaması renkli renkli açılmıştı. Bir şey planlanmamıştı. Her şey doğaldı. Sözde öyle olmalıydı. Ve kendimizi kaybettik.” (Romandan)