“Oysa ben babamı gömmüştüm gönlümdeki mezara. Bayram sabahlarında yanımdaydı, futbol maçlarını beraber izliyorduk, ilk formamı o almıştı mesela, ergenlik dönemimde kimselere diyemediğim sıkıntılarımı ilk ona açmış, ondan destek almıştım. Ben soruyordum, hiç tanımadığım babam cevap veriyordu gönlümün derinliklerinden. Bir çocuk neler yapmak istiyorsa babasıyla ben hepsini yapmıştım rüyalarımda. Bir akşam elinde bisikletle dönmüştü işten, tekerleğinin jantları güneş gibi parlayıp gözleri alan... Bir sabah kapının önündeki arabamızı yıkamak için uyandırmıştı yanağımdan öperek ve bir sabah o hiç alamadığım uzaktan kumandalı arabayı almaya götürüyordu çarşının en büyük oyuncakçısına beni. Ben babamı rüyalarımda yaşamıştım doyasıya. Bu rüyalar böyle sürüp giderken kâbusa uyanmak niye?”
- Ahmet Güngören
Güldehun koymuşsunuz adımı. Çiçeği yere bakan, boynu bükük Güldehun… Rengi kıpkırmızı, kara kışa inat çiçek açan Güldehun… Soldu çiçeklerim baba! Bükük boynumun altında ezildi filizim.
Hayat bir mahkeme kurmuş, her anımda beni sorguluyor sanki. Her seferinde suçlu başkaları olmasına rağmen bana veriyor müebbedini cefanın. Savunanım yok, hükmüm bükük boynumda… Ve sen tek şahidiyken ömür çilemin, yalana şahadet ediyorsun durmadan. “Baba” diyen dilimden ne istedin? Neden sildin lügatimden seni?
Bu mektup sana vedamdır baba! Bu an senden vazgeçme anımdır!
Ahmet Öğretmen ve Güldehun… İkisi de acılarına açmıştır gözlerini ve her ikisi de en yakınlarından görmüştür cefânın en beterini. Hayat mücadelesinin galibi, bu iki yaralı yürek olabilecek mi acaba?
“Oysa ben babamı gömmüştüm gönlümdeki mezara. Bayram sabahlarında yanımdaydı, futbol maçlarını beraber izliyorduk, ilk formamı o almıştı mesela, ergenlik dönemimde kimselere diyemediğim sıkıntılarımı ilk ona açmış, ondan destek almıştım. Ben soruyordum, hiç tanımadığım babam cevap veriyordu gönlümün derinliklerinden. Bir çocuk neler yapmak istiyorsa babasıyla ben hepsini yapmıştım rüyalarımda. Bir akşam elinde bisikletle dönmüştü işten, tekerleğinin jantları güneş gibi parlayıp gözleri alan... Bir sabah kapının önündeki arabamızı yıkamak için uyandırmıştı yanağımdan öperek ve bir sabah o hiç alamadığım uzaktan kumandalı arabayı almaya götürüyordu çarşının en büyük oyuncakçısına beni. Ben babamı rüyalarımda yaşamıştım doyasıya. Bu rüyalar böyle sürüp giderken kâbusa uyanmak niye?”
- Ahmet Güngören
Güldehun koymuşsunuz adımı. Çiçeği yere bakan, boynu bükük Güldehun… Rengi kıpkırmızı, kara kışa inat çiçek açan Güldehun… Soldu çiçeklerim baba! Bükük boynumun altında ezildi filizim.
Hayat bir mahkeme kurmuş, her anımda beni sorguluyor sanki. Her seferinde suçlu başkaları olmasına rağmen bana veriyor müebbedini cefanın. Savunanım yok, hükmüm bükük boynumda… Ve sen tek şahidiyken ömür çilemin, yalana şahadet ediyorsun durmadan. “Baba” diyen dilimden ne istedin? Neden sildin lügatimden seni?
Bu mektup sana vedamdır baba! Bu an senden vazgeçme anımdır!
Ahmet Öğretmen ve Güldehun… İkisi de acılarına açmıştır gözlerini ve her ikisi de en yakınlarından görmüştür cefânın en beterini. Hayat mücadelesinin galibi, bu iki yaralı yürek olabilecek mi acaba?