Kadın öyküleri, hayattan anlık kareler gibidir. İçinde hem kendimiz yok, hem varızdır da. Önümüzde akan hayata dışarıdan biri gibi baktığımızda o anlık kareler, ince ayrıntılar olarak göz ucunda beliriverirler.
"Acısı Kadın"daki kareler de böyledir. "Biletçi", "Zıkkım", "Acı Muz", "Eskiyen", "Asya'nın Öyküsü", "Kökü Kuruyasıcalar" … çoğunlukla kadınların, kadınlık halleriyle bir bütün olarak yaşadığı ayrıntıların resmi gibidir. Hayatın ağır yükünü sırtlanan o kadınlar; anamız, kızımız, kardeşimiz ya da avradımızdır. Onların hikâyelerinin çoğunun ya orta yerinde, ya kıyısında ya da örgüsünün bir ilmeğinde kadın veya erkek olarak bizler de yer almaktayız.
Yazar Hatice Eroğlu Akdoğan, öyküleriyle hayatın içindeki anlara, anların yoğunlaşarak biriktirdiği parçalara dokunuyor, didikliyor. Hayata, etrafımıza dışarıdan yaklaşır gibi yanaşıp sözcüklerle çizilmiş zamanların seyrine bırakıyoruz kendimizi.
Kadın öyküleri, hayattan anlık kareler gibidir. İçinde hem kendimiz yok, hem varızdır da. Önümüzde akan hayata dışarıdan biri gibi baktığımızda o anlık kareler, ince ayrıntılar olarak göz ucunda beliriverirler.
"Acısı Kadın"daki kareler de böyledir. "Biletçi", "Zıkkım", "Acı Muz", "Eskiyen", "Asya'nın Öyküsü", "Kökü Kuruyasıcalar" … çoğunlukla kadınların, kadınlık halleriyle bir bütün olarak yaşadığı ayrıntıların resmi gibidir. Hayatın ağır yükünü sırtlanan o kadınlar; anamız, kızımız, kardeşimiz ya da avradımızdır. Onların hikâyelerinin çoğunun ya orta yerinde, ya kıyısında ya da örgüsünün bir ilmeğinde kadın veya erkek olarak bizler de yer almaktayız.
Yazar Hatice Eroğlu Akdoğan, öyküleriyle hayatın içindeki anlara, anların yoğunlaşarak biriktirdiği parçalara dokunuyor, didikliyor. Hayata, etrafımıza dışarıdan yaklaşır gibi yanaşıp sözcüklerle çizilmiş zamanların seyrine bırakıyoruz kendimizi.