Harmatan, Afrikalıların en korktuğu şeydir. Sahradan taşıdığı incecik çöl kumlarından oluşan toz bulutları, güneş ile insanlar arasında perde olur. Bir müddet güneşin yakıcı sıcaklığını azaltıyor gibi olursa da zamanla taşıdığı hastalıklar ile yıkıcı bir hal alır.
Ufukta görünen toz bulutu ile birlikte Afrika insanının “Harmatan geliyor” diye çığlıkları duyulur. Harmatan, gökyüzünün mavisini, çiçeğin rengini, özgürlüğün nefesini alır siyah insanın elinden. Hastalık taşıyan toz bulutları kalktığında, insanlar neler kaybettiklerini ancak anlarlar.
Harun Çelik, bir hayat muhasebesi yapmış; tüm coğrafyayı eleştirirken aslında kendini eleştirmiş. Alevi-Sünni, Şah-Sultan, Ülkücü-Devrimci, Türk-Kürt diye bölünüp çatıştırılan bu toprağın insanlarının acı hikâyelerini okuyacaksınız kitabın sayfaları arasında.
Komünist Nuri ile ülkücü Şükrü'nün geçmişteki büyük kinlerine ve bugünkü göz dolduran dostluklarına ilginç bir yolculuk yapacak ve "Yediniz lan bu ülkenin çocuklarını" diyeceksiniz.
Batı ve Doğu kültürünün farklılıklarını, en ince ayrıntılarıyla birlikte Harun Çelik'in kendine has üslubu ve "Vayy be! Adam haklı beyler! Dağılalım!" dedirtecek ilginç tespitleriyle okuyacaksınız. Yazarla birlikte İran bozkırlarından, İtalya'nın sahil şehirlerine kadar yolculuklar da yapacaksınız.
Bir başka hikâyede, Amerika'nın gölgesinde yıkılıp, Amerika'nın gölgesinde kurulmuş kirli iktidarlara dikkat kesilecek, bir hikâyede saraylarda devlet başkanlarına konuk olacak, bir diğer hikâyede ise kurulan yer sofralarından aç kalkacaksınız.
Harun Çelik, bu coğrafyada çok alışık olmadığımız bir şeyi yapıyor. Kendi satırlarında kendini eleştiriyor ve geçmişi ile yüzleşiyor.
İçinde bulunduğu topluma tepeden bakmadan ama insanlar beni taşlar mı diye de düşünmeden hayata, inanca, düşünceye, insana dair eleştirilerini ve önerilerini cesurca dile getiriyor.
***
"Yazarlar, kitaplarını kalemle yazarlar. O ise alışılmışın dışında, kitaplarını yüreğiyle yazıyor."
- Bilâl Sami Gökdemir
Harmatan, Afrikalıların en korktuğu şeydir. Sahradan taşıdığı incecik çöl kumlarından oluşan toz bulutları, güneş ile insanlar arasında perde olur. Bir müddet güneşin yakıcı sıcaklığını azaltıyor gibi olursa da zamanla taşıdığı hastalıklar ile yıkıcı bir hal alır.
Ufukta görünen toz bulutu ile birlikte Afrika insanının “Harmatan geliyor” diye çığlıkları duyulur. Harmatan, gökyüzünün mavisini, çiçeğin rengini, özgürlüğün nefesini alır siyah insanın elinden. Hastalık taşıyan toz bulutları kalktığında, insanlar neler kaybettiklerini ancak anlarlar.
Harun Çelik, bir hayat muhasebesi yapmış; tüm coğrafyayı eleştirirken aslında kendini eleştirmiş. Alevi-Sünni, Şah-Sultan, Ülkücü-Devrimci, Türk-Kürt diye bölünüp çatıştırılan bu toprağın insanlarının acı hikâyelerini okuyacaksınız kitabın sayfaları arasında.
Komünist Nuri ile ülkücü Şükrü'nün geçmişteki büyük kinlerine ve bugünkü göz dolduran dostluklarına ilginç bir yolculuk yapacak ve "Yediniz lan bu ülkenin çocuklarını" diyeceksiniz.
Batı ve Doğu kültürünün farklılıklarını, en ince ayrıntılarıyla birlikte Harun Çelik'in kendine has üslubu ve "Vayy be! Adam haklı beyler! Dağılalım!" dedirtecek ilginç tespitleriyle okuyacaksınız. Yazarla birlikte İran bozkırlarından, İtalya'nın sahil şehirlerine kadar yolculuklar da yapacaksınız.
Bir başka hikâyede, Amerika'nın gölgesinde yıkılıp, Amerika'nın gölgesinde kurulmuş kirli iktidarlara dikkat kesilecek, bir hikâyede saraylarda devlet başkanlarına konuk olacak, bir diğer hikâyede ise kurulan yer sofralarından aç kalkacaksınız.
Harun Çelik, bu coğrafyada çok alışık olmadığımız bir şeyi yapıyor. Kendi satırlarında kendini eleştiriyor ve geçmişi ile yüzleşiyor.
İçinde bulunduğu topluma tepeden bakmadan ama insanlar beni taşlar mı diye de düşünmeden hayata, inanca, düşünceye, insana dair eleştirilerini ve önerilerini cesurca dile getiriyor.
***
"Yazarlar, kitaplarını kalemle yazarlar. O ise alışılmışın dışında, kitaplarını yüreğiyle yazıyor."
- Bilâl Sami Gökdemir