Kıbrıs Cumhuriyeti 2004’te Avrupa Birliği’ne girdi. Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasında süren kırk yıllık sorunun çözümü ve adayı ikiye bölerek milliyetçi nefreti körükleyen, iletişimi engelleyen kaba Taksim Çizgisi’nin silinmesi için siyasi liderler üzerindeki baskı artıyor. Kısa bir süre önce,Yeşil Hat’taki kontrol noktalarının günlük geçişlere açılması kararının herkesi şaşırtan biçimde birdenbire alınmasının nedeni de zaten bu AB olgusuydu. Kıbrıslılar bu fırsatı hiç kaçırmadan kullandılar. Ancak adadaki kalıcı barış anlaşması beklentisi sürüyor. Cynthia Cockburn’ün uzun araştırmalarının neticesi olan bu akademik ama hayatın içinden gelen çalışması, Hat’tın hem kuzeyinde hem de güneyinde yaşayan kadınlarla yapılmış yüzyüze görüşmelere ve grup tartışmalarına dayanıyor; 1960’larda Kıbrıslı Türklere yapılan milliyetçi saldırıyı ve 1974 yılında Kıbrıslı Rumların kovulmalarını, sığınmacı konumuna düşenlerin deneyimlerini, kadınların anılarına yer vererek anlatıyor. Yıllardır birbiriyle sürekli çatışma halinde olan Kıbrıs Cumhuriyeti ile uluslararası düzeyde tanınmayan bir devlet olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, bugün kadınların kenarda tutulmasını sağlayan ataerkinin, milliyetçiliğin ve militerliğin bir arada işlev gördüğü bir cinsiyetçi düzene karşı yeni bir hayatın kadınlar için ve onlar tarafından nasıl kurulabileceğinin izini sürüyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti 2004’te Avrupa Birliği’ne girdi. Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasında süren kırk yıllık sorunun çözümü ve adayı ikiye bölerek milliyetçi nefreti körükleyen, iletişimi engelleyen kaba Taksim Çizgisi’nin silinmesi için siyasi liderler üzerindeki baskı artıyor. Kısa bir süre önce,Yeşil Hat’taki kontrol noktalarının günlük geçişlere açılması kararının herkesi şaşırtan biçimde birdenbire alınmasının nedeni de zaten bu AB olgusuydu. Kıbrıslılar bu fırsatı hiç kaçırmadan kullandılar. Ancak adadaki kalıcı barış anlaşması beklentisi sürüyor. Cynthia Cockburn’ün uzun araştırmalarının neticesi olan bu akademik ama hayatın içinden gelen çalışması, Hat’tın hem kuzeyinde hem de güneyinde yaşayan kadınlarla yapılmış yüzyüze görüşmelere ve grup tartışmalarına dayanıyor; 1960’larda Kıbrıslı Türklere yapılan milliyetçi saldırıyı ve 1974 yılında Kıbrıslı Rumların kovulmalarını, sığınmacı konumuna düşenlerin deneyimlerini, kadınların anılarına yer vererek anlatıyor. Yıllardır birbiriyle sürekli çatışma halinde olan Kıbrıs Cumhuriyeti ile uluslararası düzeyde tanınmayan bir devlet olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, bugün kadınların kenarda tutulmasını sağlayan ataerkinin, milliyetçiliğin ve militerliğin bir arada işlev gördüğü bir cinsiyetçi düzene karşı yeni bir hayatın kadınlar için ve onlar tarafından nasıl kurulabileceğinin izini sürüyor.