Yukarı Fırat Havza'sının, özellikle bu havzanın kuzey batısının az bilinen İlk Çağ geçmişi, Hayaşa ve Urartularla sınırlı değildir. Bulunduğu coğrafyanın niteliği ve bu coğrafyada meydana gelen tarihsel olaylara bağlı olarak bu yörede oldukça karmaşık, gizemli ve fakat sıra dışı toplumsal-dinî süreçler yaşanmıştır. MÖ. III. binlerde doğuda Orta Asya'nın güney batısından Hindistan ve İran'a, batıda Anadolu'nun ortalarından güneyde Suriye' ye kadar uzanan geniş coğrafya içinde oluşan siyasal, kültürel, dinî ve ticarî ilişkilerde Hayaşa bölgesinin özel ve belirleyici bir özelliğinin olduğu görülmektedir.
İlk Çağ'da bu coğrafyada oluşan ya da paylaşılan değerler gelecek yüz yıllara da bir biçimde yansımış,gelişen olaylar üzerinde etkide bulunmuştur. Örneğin, Paulikien ve Tulaycılar hareketi, bu bölgedeki kadim geçmişin Hristiyanlaşma sürecine rağmen,alternatif anlayışlar içerisinde yöre insanının kendi özgünlüğünü yaşamak arzusunun ifade biçimidir. Ne var ki bu süreçler derli toplu ve daha önemlisi nesnel olarak açık bir biçimde ele alınmış değildir. Değişik amaçlarla hazırlanan eserlerde yöreye ilişkin bilgiler daha çok değini seviyesinde ve bir çoğu eksik ya da yanlıştır. Bunun sonucu olarak yalnızca Anadolu kültür tarihinin değil, kıtasal ölçekte meydana gelen kültürel geçmişin bilinmesin dede önemli bir eksiklik ortaya çıkmıştır.
Yukarı Fırat Havza'sının, özellikle bu havzanın kuzey batısının az bilinen İlk Çağ geçmişi, Hayaşa ve Urartularla sınırlı değildir. Bulunduğu coğrafyanın niteliği ve bu coğrafyada meydana gelen tarihsel olaylara bağlı olarak bu yörede oldukça karmaşık, gizemli ve fakat sıra dışı toplumsal-dinî süreçler yaşanmıştır. MÖ. III. binlerde doğuda Orta Asya'nın güney batısından Hindistan ve İran'a, batıda Anadolu'nun ortalarından güneyde Suriye' ye kadar uzanan geniş coğrafya içinde oluşan siyasal, kültürel, dinî ve ticarî ilişkilerde Hayaşa bölgesinin özel ve belirleyici bir özelliğinin olduğu görülmektedir.
İlk Çağ'da bu coğrafyada oluşan ya da paylaşılan değerler gelecek yüz yıllara da bir biçimde yansımış,gelişen olaylar üzerinde etkide bulunmuştur. Örneğin, Paulikien ve Tulaycılar hareketi, bu bölgedeki kadim geçmişin Hristiyanlaşma sürecine rağmen,alternatif anlayışlar içerisinde yöre insanının kendi özgünlüğünü yaşamak arzusunun ifade biçimidir. Ne var ki bu süreçler derli toplu ve daha önemlisi nesnel olarak açık bir biçimde ele alınmış değildir. Değişik amaçlarla hazırlanan eserlerde yöreye ilişkin bilgiler daha çok değini seviyesinde ve bir çoğu eksik ya da yanlıştır. Bunun sonucu olarak yalnızca Anadolu kültür tarihinin değil, kıtasal ölçekte meydana gelen kültürel geçmişin bilinmesin dede önemli bir eksiklik ortaya çıkmıştır.