Ayşe'nin genelev hayatı üzerine odaklanan bu kitap, insanı kahreden sömürülme öykülerinin yanı sıra, kudretli karşı koyuş hatıralarını da kucaklaması açısından oldukça zengin...
Ayşe'yi, kendi hayatını konu alan "Bedensiz Ruhlar" isimli filmin gösteriminde salona çağırdığımda filmi izlemek istememiş, "Kitabı da okumadım." demişti. Fakat ben bunun, kendi hayatına tanık olmanın ona dayanılmaz gelmesiyle değil, Ayşe'nin sömürüyü öylece durup seyretmeye alışkın olmamasıyla da ilişkili olduğunu düşünmüştüm. Devleti, şirketi ve erkekleriyle erkek egemen bir düzenin zevkine göre ölçüp biçtiği bu sömürünün içinde, Ayşe'nin gösterdiği dirence kalkıp da "Kaderine teslim olmamak" gibi ucu açık ve belirsiz bir laf etmek, hiçbir şey söylememeye denk düşüyor bu anlamda.
Alper Uruş, Ayşe'nin bu mücadelesini tekil bir deneyim olmaktan çıkararak güçlendirmeye aracı olan, bunu dert edinen bir kalem olarak, Ayşe'nin yaşadıklarını müthiş bir seyir içinde sunuyor okuyucuya. Kendinin de parçası olduğu bir cins düzenini eleştirmekten çekinmiyor, sorulara kendini de dahil etmekten geri durmuyor. Klasik bir yazımda değersiz görülebilecek ya da görünmezleştirilebilecek ayrıntılara özen gösteriyor; Ayşe'nin bir iç çekişi ya da sigarasını tutuşu kıymetleniyor Alper'in kaleminde. Okuyucu, abartılarla bir duyguya mecbur bırakılmıyor; kitabın zenginliklerinden biri, sadeliği... Ayşe, kadınların eylemlerde hep bir ağızdan çığırdığı “Kadınlar Vardır şarkısını çok sevdiğini söyleyerek mırıldanmıştı bir defasında. Bu vesileyle sözü fazla uzatmadan altını çizmek lazım belki de: Kadınlar vardır, bütün kadınlar...
Ayşe'nin genelev hayatı üzerine odaklanan bu kitap, insanı kahreden sömürülme öykülerinin yanı sıra, kudretli karşı koyuş hatıralarını da kucaklaması açısından oldukça zengin...
Ayşe'yi, kendi hayatını konu alan "Bedensiz Ruhlar" isimli filmin gösteriminde salona çağırdığımda filmi izlemek istememiş, "Kitabı da okumadım." demişti. Fakat ben bunun, kendi hayatına tanık olmanın ona dayanılmaz gelmesiyle değil, Ayşe'nin sömürüyü öylece durup seyretmeye alışkın olmamasıyla da ilişkili olduğunu düşünmüştüm. Devleti, şirketi ve erkekleriyle erkek egemen bir düzenin zevkine göre ölçüp biçtiği bu sömürünün içinde, Ayşe'nin gösterdiği dirence kalkıp da "Kaderine teslim olmamak" gibi ucu açık ve belirsiz bir laf etmek, hiçbir şey söylememeye denk düşüyor bu anlamda.
Alper Uruş, Ayşe'nin bu mücadelesini tekil bir deneyim olmaktan çıkararak güçlendirmeye aracı olan, bunu dert edinen bir kalem olarak, Ayşe'nin yaşadıklarını müthiş bir seyir içinde sunuyor okuyucuya. Kendinin de parçası olduğu bir cins düzenini eleştirmekten çekinmiyor, sorulara kendini de dahil etmekten geri durmuyor. Klasik bir yazımda değersiz görülebilecek ya da görünmezleştirilebilecek ayrıntılara özen gösteriyor; Ayşe'nin bir iç çekişi ya da sigarasını tutuşu kıymetleniyor Alper'in kaleminde. Okuyucu, abartılarla bir duyguya mecbur bırakılmıyor; kitabın zenginliklerinden biri, sadeliği... Ayşe, kadınların eylemlerde hep bir ağızdan çığırdığı “Kadınlar Vardır şarkısını çok sevdiğini söyleyerek mırıldanmıştı bir defasında. Bu vesileyle sözü fazla uzatmadan altını çizmek lazım belki de: Kadınlar vardır, bütün kadınlar...