İnsanlar 20. yüzyıl boyunca, geleceği saplantı haline getirmişlerdi. 21. yüzyıl insanının saplantısı ise şu an. Artık her şeyi en güncel haliyle sunacak teknolojilerin peşi sıra koşuyoruz. Daha hızlı bağlantının, daha güncel haberin, her an ve herkesle bağlantı halinde kalmanın müptelası olmuş durumdayız. İçinde bulunduğumuz bu yeni dünyada zaman ve mekan sıkıştıkça sıkışıyor ve bitmek tükenmek bilmeyen bir “şimdi”nin içinde hapsoluyor. Artık geçmiş yok, gelecek yok.
Twitter'dan e-maillere kadar her şeyimiz olabildiğince “gerçek zamanlı”. Fakat bu “şimdi” öyle bir şey ki, onun ne kadar peşinden koşarsanız koşun, asla onu elde edemiyorsunuz. Üstelik bu sonsuz bir şimdi dünyasında yaşayan sanal kişiliklere dönüşmekle bizler, yaratılışımızla, bu gezegendeki binlerce yıl süresince edindiğimiz deneyim ve alışkanlıklarımızla keskin bir zıtlığın içerisine düşüyoruz. Bu durum bizim biyolojik varlığımızı, davranışlarımızı, siyasal tavır alışlarımızı ve kültürümüzü dönüştürüyor, hatta tehdit ediyor.
Neden sosyal ağlara bağlandıkça sinir katsayımız da artıyor veya neden komplo teorilerine bu denli düşkünüz hiç düşündünüz mü? Rushkoff düşünmekle kalmamış cevabı da büyük oranda bulmuş. Bizler artık yeni bir dünyada, yeni bir zamanda yaşayan yeni bir insan türüyüz. Gerçek zamanlı bilgi ve bağlantı peşinde hiç bitmeyecek bir maratonun koşucularıyız. Kalitenin değil hızın müptelalarıyız. Tek gözümüzün her an maillerimizin, sanal profillerimizin ve haber sitelerinin üzerinde olmasına hüküm giydik. Geçmişimiz önemsiz, geleceğimiz yok; ezeli ve ebedi bir şimdinin cehenneminde yaşıyoruz, yaşayacağız.
İnsanlar 20. yüzyıl boyunca, geleceği saplantı haline getirmişlerdi. 21. yüzyıl insanının saplantısı ise şu an. Artık her şeyi en güncel haliyle sunacak teknolojilerin peşi sıra koşuyoruz. Daha hızlı bağlantının, daha güncel haberin, her an ve herkesle bağlantı halinde kalmanın müptelası olmuş durumdayız. İçinde bulunduğumuz bu yeni dünyada zaman ve mekan sıkıştıkça sıkışıyor ve bitmek tükenmek bilmeyen bir “şimdi”nin içinde hapsoluyor. Artık geçmiş yok, gelecek yok.
Twitter'dan e-maillere kadar her şeyimiz olabildiğince “gerçek zamanlı”. Fakat bu “şimdi” öyle bir şey ki, onun ne kadar peşinden koşarsanız koşun, asla onu elde edemiyorsunuz. Üstelik bu sonsuz bir şimdi dünyasında yaşayan sanal kişiliklere dönüşmekle bizler, yaratılışımızla, bu gezegendeki binlerce yıl süresince edindiğimiz deneyim ve alışkanlıklarımızla keskin bir zıtlığın içerisine düşüyoruz. Bu durum bizim biyolojik varlığımızı, davranışlarımızı, siyasal tavır alışlarımızı ve kültürümüzü dönüştürüyor, hatta tehdit ediyor.
Neden sosyal ağlara bağlandıkça sinir katsayımız da artıyor veya neden komplo teorilerine bu denli düşkünüz hiç düşündünüz mü? Rushkoff düşünmekle kalmamış cevabı da büyük oranda bulmuş. Bizler artık yeni bir dünyada, yeni bir zamanda yaşayan yeni bir insan türüyüz. Gerçek zamanlı bilgi ve bağlantı peşinde hiç bitmeyecek bir maratonun koşucularıyız. Kalitenin değil hızın müptelalarıyız. Tek gözümüzün her an maillerimizin, sanal profillerimizin ve haber sitelerinin üzerinde olmasına hüküm giydik. Geçmişimiz önemsiz, geleceğimiz yok; ezeli ve ebedi bir şimdinin cehenneminde yaşıyoruz, yaşayacağız.