Mesnevi hikâyelerinin bu dördüncü kitabında hırs ve hasedin tutuşturduğu ateşin, kendi heva ve heveslerini ilah edinenlerin dünya ve ahiretlerini nasıl kasıp kavurduğunu, yakıp yok ettiğini okuyacaksınız. Mevlana Hazretleri, Hıristiyanları yaptığı baskı ve zulümle sindiremeyen Yahudi Padişahı ile vezirinin çevirdikleri entrikayı anlatan uzun hikâye örgüsü içinde hem Ehl-i Kitabın hakikat postuna bürünen yalanlar ve tefrika ile imtihanını hem de çeşitli temsillerle insanın iç dünyasındaki manevi dinamiklerin mücadelesini anlatıyor. Müminlerin imanı ateş dolu kuyuların kıyısında test ediliyor. Ama ateş, nar-ı aşk ile yanıp İbrahimleşenleri yakamıyor. Annesinin kendisine şefkatinden dolayı puta secde edeceğinden endişe eden bebek dahi ateşe düşerken dile geliyor: Sen de buraya gel, anneciğim, gerçi ben görünüşte ateş içindeyim ama... Burada iyiyim, hoşum. Bu ateş, hakikati örten, göstermeyen bir göz bağıdır. Aslında bu ateş, mânâ yakasından başını çıkaran bir rahmettir, bir lütuftur. Anne, korkma, ateşe atıl, ateşe gir de, Hakk'ın iyiliğini, ihsanını gör. Has kullarının zevk ve sefasını seyret. Su gibi görünen, fakat aslında yakıcı bir ateş âlemi olan şu dünyadan çık da, ateşe benzeyen, ateş gibi görünen suya dal. Anne korkma, ateşe gir de, ateş içinde yâseminler, güller, serviler bulan Hz. İbrâhim'in sırlarını gör. Hazreti Mevlana, Hıristiyanların fitneye kapılıp parçalanmasından nefis ve hevanın oyunlarına, irade ve kaderden ilahi tecelli ve sıfatlara, Hazreti İsa'nın nefesinden Efendimiz'in ism-i şeriflerinin sırlarına ışık tayflarıyla cehalet ve gafletin karanlığını dağıtıyor.
Mesnevi hikâyelerinin bu dördüncü kitabında hırs ve hasedin tutuşturduğu ateşin, kendi heva ve heveslerini ilah edinenlerin dünya ve ahiretlerini nasıl kasıp kavurduğunu, yakıp yok ettiğini okuyacaksınız. Mevlana Hazretleri, Hıristiyanları yaptığı baskı ve zulümle sindiremeyen Yahudi Padişahı ile vezirinin çevirdikleri entrikayı anlatan uzun hikâye örgüsü içinde hem Ehl-i Kitabın hakikat postuna bürünen yalanlar ve tefrika ile imtihanını hem de çeşitli temsillerle insanın iç dünyasındaki manevi dinamiklerin mücadelesini anlatıyor. Müminlerin imanı ateş dolu kuyuların kıyısında test ediliyor. Ama ateş, nar-ı aşk ile yanıp İbrahimleşenleri yakamıyor. Annesinin kendisine şefkatinden dolayı puta secde edeceğinden endişe eden bebek dahi ateşe düşerken dile geliyor: Sen de buraya gel, anneciğim, gerçi ben görünüşte ateş içindeyim ama... Burada iyiyim, hoşum. Bu ateş, hakikati örten, göstermeyen bir göz bağıdır. Aslında bu ateş, mânâ yakasından başını çıkaran bir rahmettir, bir lütuftur. Anne, korkma, ateşe atıl, ateşe gir de, Hakk'ın iyiliğini, ihsanını gör. Has kullarının zevk ve sefasını seyret. Su gibi görünen, fakat aslında yakıcı bir ateş âlemi olan şu dünyadan çık da, ateşe benzeyen, ateş gibi görünen suya dal. Anne korkma, ateşe gir de, ateş içinde yâseminler, güller, serviler bulan Hz. İbrâhim'in sırlarını gör. Hazreti Mevlana, Hıristiyanların fitneye kapılıp parçalanmasından nefis ve hevanın oyunlarına, irade ve kaderden ilahi tecelli ve sıfatlara, Hazreti İsa'nın nefesinden Efendimiz'in ism-i şeriflerinin sırlarına ışık tayflarıyla cehalet ve gafletin karanlığını dağıtıyor.