Adalet arayışı, insanın dünyadaki varlığı kadar eski ve varoldukça da devam edeceğe benzemektedir. Buna rağmen günümüz modern hukuk ve insan hakları mücadelesi, bu arayışta genelde kendisine yaklaşık 2.000 yıl öncesini milat alarak bugüne gelir. Bu tarihi kesit üzerinden yapılagelen teşhis ve önerilerin çoğunun yetersizliği ve yarattığı açmazlar da herkesin malumudur. Bu çalışmada bilinen ilk yazılı hukuklardan olan Hitit Hukuku'nun doğacı, insancıl, çok kimlikli kültürel yaklaşımı ile şeffaf, etkin, adil sonuç alıcı hukuki mekanizmalarıyla, yaklaşık 2000 yıllık modern hukuk ve felsefi birirkim sorgulanmaktadır.
Bu sorgulama sonucunda; modernitenin ileri sürdüğünün aksine tarihinin ilerlemeci bir gelişim çizgisine sahip olmadığı aksine dünyanın içinde bulunduğu mevcut hukuk ve yönetim anlayışının insanlık tarihinin yaşadığı belki de en "karanlık" çağı fotoğraflamış olması oldukça önemlidir. Bu fotoğraf nasıl bir hukuka sahip olunmaması görüntüsünü bizlere somutlarken öte yandan da farklılıkları kabullenme içselleştirme için dillere pelesenk edilen "empati" vurgusunuda gerçek yaşamda nasıl somutladığını göstermesi bakımından önemli olduğu kadar da okuyucuya bir tür düşünsel manivela sağlamaktadır. Bu nedenle konu yalnızca hukukçuların, tarihçilerin, sosyologların, edebiyatçıların, arkeologların, felsefecilerin değil hikayesine meraklı her okurun ilgi alanına girmektedir."
Adalet arayışı, insanın dünyadaki varlığı kadar eski ve varoldukça da devam edeceğe benzemektedir. Buna rağmen günümüz modern hukuk ve insan hakları mücadelesi, bu arayışta genelde kendisine yaklaşık 2.000 yıl öncesini milat alarak bugüne gelir. Bu tarihi kesit üzerinden yapılagelen teşhis ve önerilerin çoğunun yetersizliği ve yarattığı açmazlar da herkesin malumudur. Bu çalışmada bilinen ilk yazılı hukuklardan olan Hitit Hukuku'nun doğacı, insancıl, çok kimlikli kültürel yaklaşımı ile şeffaf, etkin, adil sonuç alıcı hukuki mekanizmalarıyla, yaklaşık 2000 yıllık modern hukuk ve felsefi birirkim sorgulanmaktadır.
Bu sorgulama sonucunda; modernitenin ileri sürdüğünün aksine tarihinin ilerlemeci bir gelişim çizgisine sahip olmadığı aksine dünyanın içinde bulunduğu mevcut hukuk ve yönetim anlayışının insanlık tarihinin yaşadığı belki de en "karanlık" çağı fotoğraflamış olması oldukça önemlidir. Bu fotoğraf nasıl bir hukuka sahip olunmaması görüntüsünü bizlere somutlarken öte yandan da farklılıkları kabullenme içselleştirme için dillere pelesenk edilen "empati" vurgusunuda gerçek yaşamda nasıl somutladığını göstermesi bakımından önemli olduğu kadar da okuyucuya bir tür düşünsel manivela sağlamaktadır. Bu nedenle konu yalnızca hukukçuların, tarihçilerin, sosyologların, edebiyatçıların, arkeologların, felsefecilerin değil hikayesine meraklı her okurun ilgi alanına girmektedir."