Başlık sizi yanıltmasın. Bu broşürün amacı, soykırım, holocaust ve insanlığa karşı suçlara ilişkin temel bilgilere yer vermek. Yoksa soykırım, insanlığa karşı suç ile holocaust gibi devasa konuları baştan sona ele alıp incelemek değil. Zaten bu bir broşür, dolayısıyla böyle bir amacı olamaz. İlgili okuyucuya, sadece bir yol haritası çizebilir. Bu sebeple, ileri okumalara muhtaçtır elinizde tuttuğunuz broşür.
Holocaust, soykırım ve insanlığa karşı suç kavramları arasında birçok fark bulunur. Suç tipleri ve manevi unsurları açısından soykırım ile insanlığa karşı suç arasında farklılıklar olmakla birlikte, holocaust özel bir soykırımı- Yahudi Soykırımını- ifade etmek için kullanılır. İlk ikisi hukuki kavramlardır, oysa holocaust siyaset biliminin terminolojisine ait ve dolayısıyla hukukun terminolojisine ilişkin değildir. Lakin holocaust'ı, soykırım ve insanlığa karşı suçlar terimlerini ortaya çıkaran dinamit olduğunu söylemek mümkündür.
Soykırımı ve diğer kategorileri anlamak için Hitler Almanya'sına bakmak gerekir. Çünkü hikâyenin başlangıcı olması açısından önemlidir. Tek ve biricik olarak kalmaması açısından da bir öneme sahiptir. Dünyanın birçok yerinde soykırım ve insanlığa karşı suçlar devam etmekte, Avrupa'nın ortasında, 1990'larda Yugoslavya'da yaşananlar hala tazeliğini korumaktadır. Bir daha olmaz denilen holocaust tecrübesi, hukukun bunu engellemek için kurduğu sistem her ne olursa olsun, dimdik ayaktadır. Öyleyse hukukun önleyici olmaktaki başarısızlığı, bu vakaları hukuki açıdan da benzersiz kılar.
Milyonlarca insanın yok edilmesine fiilleriyle dâhil olanları belki hukuk tespit eder. Ancak ahlaki suçların tespiti o kadar kolay değildir. Cezai suçların faili olmasalar da Yahudilerin yok edilmesinden o dönem Almanya'sında yaşayan herkes, siyasi ve ahlaki olarak suçludur. Bu yargı, bütün bir ulusun suçlanması noktasında hukuk yargılamasının ilgi alanı dışına çıkar. Ancak ahlakın vicdani yargılaması ile siyasetin sorumluluğunu fena halde ilgilendirir.
Böylesi suçların bütün bir insanlığı hedef aldığı, teknik olarak konuşmazsak bile, söylemek yanlış olmaz. Hele dünyanın uygarlık merkezi olduğunu iddia eden Avrupa'nın tam ortasında yaşanan iki tecrübe söz konusu olduğunda iş biraz daha çetrefil bir hal alır. Barbarlara uygarlık götürme misyonuna sahip bir Avrupa, 1933-1945 tecrübesini unutturmanın bir yolu olarak hukuku devreye sokmuştur sokmasına, lakin 1992-1995 arasındaki katliamlar bu yolun etkisini de tartışmaya açmıştır. Bu tartışma, kanımca, Roma Statüsü'ne rağmen hala devam etmektedir, etmesi gereklidir.
Bu broşürde, bütün hikâyeyi anlatmaya çalışmayacağım. Sadece hikâyenin başlangıcından ve kısmen de hukuki öyküsünden bahsedeceğim. Dediğim gibi, bütün bir hikâyeyi anlatmak bu broşürün hacmini aşar. Ben yalnızca, hikâyeyi bilin istedim, o kadar.
Başlık sizi yanıltmasın. Bu broşürün amacı, soykırım, holocaust ve insanlığa karşı suçlara ilişkin temel bilgilere yer vermek. Yoksa soykırım, insanlığa karşı suç ile holocaust gibi devasa konuları baştan sona ele alıp incelemek değil. Zaten bu bir broşür, dolayısıyla böyle bir amacı olamaz. İlgili okuyucuya, sadece bir yol haritası çizebilir. Bu sebeple, ileri okumalara muhtaçtır elinizde tuttuğunuz broşür.
Holocaust, soykırım ve insanlığa karşı suç kavramları arasında birçok fark bulunur. Suç tipleri ve manevi unsurları açısından soykırım ile insanlığa karşı suç arasında farklılıklar olmakla birlikte, holocaust özel bir soykırımı- Yahudi Soykırımını- ifade etmek için kullanılır. İlk ikisi hukuki kavramlardır, oysa holocaust siyaset biliminin terminolojisine ait ve dolayısıyla hukukun terminolojisine ilişkin değildir. Lakin holocaust'ı, soykırım ve insanlığa karşı suçlar terimlerini ortaya çıkaran dinamit olduğunu söylemek mümkündür.
Soykırımı ve diğer kategorileri anlamak için Hitler Almanya'sına bakmak gerekir. Çünkü hikâyenin başlangıcı olması açısından önemlidir. Tek ve biricik olarak kalmaması açısından da bir öneme sahiptir. Dünyanın birçok yerinde soykırım ve insanlığa karşı suçlar devam etmekte, Avrupa'nın ortasında, 1990'larda Yugoslavya'da yaşananlar hala tazeliğini korumaktadır. Bir daha olmaz denilen holocaust tecrübesi, hukukun bunu engellemek için kurduğu sistem her ne olursa olsun, dimdik ayaktadır. Öyleyse hukukun önleyici olmaktaki başarısızlığı, bu vakaları hukuki açıdan da benzersiz kılar.
Milyonlarca insanın yok edilmesine fiilleriyle dâhil olanları belki hukuk tespit eder. Ancak ahlaki suçların tespiti o kadar kolay değildir. Cezai suçların faili olmasalar da Yahudilerin yok edilmesinden o dönem Almanya'sında yaşayan herkes, siyasi ve ahlaki olarak suçludur. Bu yargı, bütün bir ulusun suçlanması noktasında hukuk yargılamasının ilgi alanı dışına çıkar. Ancak ahlakın vicdani yargılaması ile siyasetin sorumluluğunu fena halde ilgilendirir.
Böylesi suçların bütün bir insanlığı hedef aldığı, teknik olarak konuşmazsak bile, söylemek yanlış olmaz. Hele dünyanın uygarlık merkezi olduğunu iddia eden Avrupa'nın tam ortasında yaşanan iki tecrübe söz konusu olduğunda iş biraz daha çetrefil bir hal alır. Barbarlara uygarlık götürme misyonuna sahip bir Avrupa, 1933-1945 tecrübesini unutturmanın bir yolu olarak hukuku devreye sokmuştur sokmasına, lakin 1992-1995 arasındaki katliamlar bu yolun etkisini de tartışmaya açmıştır. Bu tartışma, kanımca, Roma Statüsü'ne rağmen hala devam etmektedir, etmesi gereklidir.
Bu broşürde, bütün hikâyeyi anlatmaya çalışmayacağım. Sadece hikâyenin başlangıcından ve kısmen de hukuki öyküsünden bahsedeceğim. Dediğim gibi, bütün bir hikâyeyi anlatmak bu broşürün hacmini aşar. Ben yalnızca, hikâyeyi bilin istedim, o kadar.