Hz. Alî, Hz. Peygamber'in babası Abdullah'ın öz kardeşi olan ve ömrü boyunca Hz. Muhammed'i himaye eden Ebu Talib'in oğludur. Çocukluğunda Peygamber'in, bakımını üstlendiği, Hz. Muhammed'e peygamberlik geldiğinde henüz on yaşında bulunan Alî ilk Müslüman olma şerefi yanında Peygamber'in en sevdiği kızı Fatıma ile evlenmek suretiyle de Peygamber'e damat olma şerefine de ermiştir. Hz. Peygamber, Allah'ın aslanı dediği Alînin aynı zamanda ilim ve hikmet kapısı olduğunu vurgulamış, ona olan sevgisini: "Ben kimin efendisi isem, Alî de onun efendisidir" hadisiyle belirtmiştir.
Üstlendiği idârî ve askerî görevler pek mühimdir. Tebûk seferi sırasında Medîne'de kalarak Peygambere vekâlet etmiştir. Fedek'te Yahudilere karşı olan harbi, Yemen'e yapılan seferi, kumandan sıfatıyla bizzat sevk ve idare etti. Sivil hayatta en mühim görevi vahiy kâtipliğiydi. Bu arada, Hazreti Peygamberin muhtelif hükümdarlara, dînî reislere ve kabîle şeflerine gönderdiği dine davet mektuplarının hazırlanmasında en çok emeği geçenler, Hazreti Alî ve Zeyd ibn Sâbit'tir.
Hicretin dokuzuncu senesinde, Minâdaki hacılara 9. (Berâe) sûresinin ilk yedi âyeti kerimesini ilk defa okumakla vazifelendirilen odur.
Hazreti Peygamber, tarihin akışını değiştiren yolculuğuna çıkıp Mekke'den gizlice hicret ederken, nezdinde bulunan emanetleri sahiplerine iade etmesi vazifesiyle Hazreti Alî'yi evinde bırakmıştı. Gerek bu tehlikeli vazifeyi, gerekse müteakiben kendisine tevdi edilen işleri büyük bir cesaret ve kahramanlıkla yerine getirmiş olması dolayısiyle ona: “Esedu'llâhil-ğâlib” (Allah'ın yenilmez aslanı) ismi verilmiştir. Bedir, Hayber ve Huneyn onun bu sıfatının en parlak şekilde tezâhür ettiği gazvelerdir.
Ebubekir, Ömer ve Osman dönemlerinde her üç halifeye de danışmanlık yapan ve yargı görevini de yürütmüş olan Alî, Osman'ın öldürülmesinden sonra ashabın oybirliğiyle halife seçildi. O sıralarda İslam coğrafyasında başlamış olan huzursuzluk Halîfe Osman'ın öldürülmesiyle sonuçlanmıştı. İşte Alî, kendisini bu huzursuzlukların çalkandığı ortamda buldu. Kendisine bey'at etmiş olan yakın akrabası, dostu olan Zübeyr, Talha ve Hz. Âişe ile birlikte Osman'ı öldürenlerin kendilerine teslim edilmesi davasıyla Alî'ye karşı isyan başlattılar. Beri yandan Şam valisi Muaviye de valilikten azledilişini içine sindiremeyerek yine Osman'ın katillerinin kendisine teslim edilmesi savıyla Alî'ye karşı çıktı. Böylece Ali, bir yandan Âişe, Talha ve Zübeyr isyanıyla, bir yandan da Şam valisi Muaviye isyanıyla boğuşmak zorunda kaldı. Beş yıla yakın Halifeliği döneminde hep isyanlarla boğuşmak zorunda kalan, üstelik kendi askerlerinden de vefasızlık gören Hz. Alî iktidarı döneminde hiç rahat etmemiş; bazı vefasızlıklar yüzünden halktan bıkmış ve "Ben bunlardan bıktım, bunlar da benden bıktılar. Rabbim beni bunlardan kurtar!" diye dua edecek duruma gelmişti.
Hz. Alî, Hz. Peygamber'in babası Abdullah'ın öz kardeşi olan ve ömrü boyunca Hz. Muhammed'i himaye eden Ebu Talib'in oğludur. Çocukluğunda Peygamber'in, bakımını üstlendiği, Hz. Muhammed'e peygamberlik geldiğinde henüz on yaşında bulunan Alî ilk Müslüman olma şerefi yanında Peygamber'in en sevdiği kızı Fatıma ile evlenmek suretiyle de Peygamber'e damat olma şerefine de ermiştir. Hz. Peygamber, Allah'ın aslanı dediği Alînin aynı zamanda ilim ve hikmet kapısı olduğunu vurgulamış, ona olan sevgisini: "Ben kimin efendisi isem, Alî de onun efendisidir" hadisiyle belirtmiştir.
Üstlendiği idârî ve askerî görevler pek mühimdir. Tebûk seferi sırasında Medîne'de kalarak Peygambere vekâlet etmiştir. Fedek'te Yahudilere karşı olan harbi, Yemen'e yapılan seferi, kumandan sıfatıyla bizzat sevk ve idare etti. Sivil hayatta en mühim görevi vahiy kâtipliğiydi. Bu arada, Hazreti Peygamberin muhtelif hükümdarlara, dînî reislere ve kabîle şeflerine gönderdiği dine davet mektuplarının hazırlanmasında en çok emeği geçenler, Hazreti Alî ve Zeyd ibn Sâbit'tir.
Hicretin dokuzuncu senesinde, Minâdaki hacılara 9. (Berâe) sûresinin ilk yedi âyeti kerimesini ilk defa okumakla vazifelendirilen odur.
Hazreti Peygamber, tarihin akışını değiştiren yolculuğuna çıkıp Mekke'den gizlice hicret ederken, nezdinde bulunan emanetleri sahiplerine iade etmesi vazifesiyle Hazreti Alî'yi evinde bırakmıştı. Gerek bu tehlikeli vazifeyi, gerekse müteakiben kendisine tevdi edilen işleri büyük bir cesaret ve kahramanlıkla yerine getirmiş olması dolayısiyle ona: “Esedu'llâhil-ğâlib” (Allah'ın yenilmez aslanı) ismi verilmiştir. Bedir, Hayber ve Huneyn onun bu sıfatının en parlak şekilde tezâhür ettiği gazvelerdir.
Ebubekir, Ömer ve Osman dönemlerinde her üç halifeye de danışmanlık yapan ve yargı görevini de yürütmüş olan Alî, Osman'ın öldürülmesinden sonra ashabın oybirliğiyle halife seçildi. O sıralarda İslam coğrafyasında başlamış olan huzursuzluk Halîfe Osman'ın öldürülmesiyle sonuçlanmıştı. İşte Alî, kendisini bu huzursuzlukların çalkandığı ortamda buldu. Kendisine bey'at etmiş olan yakın akrabası, dostu olan Zübeyr, Talha ve Hz. Âişe ile birlikte Osman'ı öldürenlerin kendilerine teslim edilmesi davasıyla Alî'ye karşı isyan başlattılar. Beri yandan Şam valisi Muaviye de valilikten azledilişini içine sindiremeyerek yine Osman'ın katillerinin kendisine teslim edilmesi savıyla Alî'ye karşı çıktı. Böylece Ali, bir yandan Âişe, Talha ve Zübeyr isyanıyla, bir yandan da Şam valisi Muaviye isyanıyla boğuşmak zorunda kaldı. Beş yıla yakın Halifeliği döneminde hep isyanlarla boğuşmak zorunda kalan, üstelik kendi askerlerinden de vefasızlık gören Hz. Alî iktidarı döneminde hiç rahat etmemiş; bazı vefasızlıklar yüzünden halktan bıkmış ve "Ben bunlardan bıktım, bunlar da benden bıktılar. Rabbim beni bunlardan kurtar!" diye dua edecek duruma gelmişti.