Hz. Muhammed ve Arap İslam Kültürü

Stok Kodu:
9789758491575
Boyut:
10.50x19.50
Sayfa Sayısı:
177
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2011
Çeviren:
Hasan Erdem
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
Orijinal Adı:
Mohamedisch - Arabische Kulturperiode
9789758491575
530035
Hz. Muhammed ve Arap İslam Kültürü
Hz. Muhammed ve Arap İslam Kültürü
14.00
Bugün Avrupa'da hala yaygın olan ve İslamiyet'in, inanmayanlara (başka dinden olanlara) karşı fanatik bir tahammülsüzlükle yaklaştığı sanısına karşı, bunun tam tersinin doğru olduğunu göstermek gerekmektedir. Hıristiyanlar, Museviler ve öteki dinlerden olanlar, Müslüman dinin ilk doğduğu günden itibaren, aynı dönemde ki Hıristiyan Avrupa'da akılların ucundan bile geçmeyecek bir rahatlık ve güven içinde yaşamışlardır. Neden sonra, 11. ve 13. yüzyıllar arasında Hıristiyan Avrupa Haçlı seferleri adı altında haydutluğa soyunmuş talancı ve istilacı ordularını doğuya gönderip, burada barbarlık ve zulümleriyle İslam fanatiklerini ve fanatikliğini de çığırından çıkarınca, başka dinden olanlara gösterilen hoşgörünün yerini katı bir düşmanlık almıştır. Yinede, bu dönemlerde bile, İslam savaş önderleri, Haçlı ordularının Hıristiyan prenslerine ve soylularına gösterdikleri mertlik ve saygıyla onlar sık sık utandırmaktan geri kalmamışlardır. Üst kademelerdeki bu manevi, ahlaksal, zihinsel ve fiziksel çöküntülere alternatif oluşturacak bir kitle ağırlığının halk tarafından meydana getirilmesi söz konusu değildi. Doğu insanı gayretli, ılımlı ve azla yetinen insandır ve bu azla yetinme, "çok şükür" deme huyu onun felaketini hazırlayan etmenlerin başında yer alır. O en azla yetinirken, tepesindeki despotların, emeğinin ürününü elinden nasıl çaldıklarını seyretmektedir yalnızca. Buna bir tepki göstermez. İkliminde etkisiyle, yoğun güçten, sert tepkilerden yoksun, düşünmeye çok az istekli doğu halkı, kuşaklar boyunca, atalarından bu yana, despotizm ile birlikte yaşamaya alışmış, baskıyı, önü alınmaz, karşısında tamamen güçsüz kaldığı bir doğa gücü gibi algılama alışkanlığını üstünden atamamıştır. İslamiyet ile Hıristiyanlık arasındaki önemli bir fark şudur: Araplar kendilerine boyun eğdirdikleri halkların ya da ulusların incelenmesinde ve bunlara ilişkin bilgilerde kendilerine yararlı olabilecek yapıtları özenle toplarlardı. Oysa Hıristiyanlar kendi öğretilerini yayarlarken, benzeri kültür yapıtlarını ve anıtlarını, iblisin işi ve dinsizliğin belirtisi sayıp, iyi bir Hıristiyan'ın bunları hemen yok etmesi gerektiğine inanarak yok etmekten geri kalmamışlardır. Ozan Ebul Ala'nın şu sözleri ünlüdür: "İnsanlar iki sınıfa ayırırlar; ya akılları vardır inançtan yoksundurlar, ya da inançları vardır akıldan yoksundurlar."
Bugün Avrupa'da hala yaygın olan ve İslamiyet'in, inanmayanlara (başka dinden olanlara) karşı fanatik bir tahammülsüzlükle yaklaştığı sanısına karşı, bunun tam tersinin doğru olduğunu göstermek gerekmektedir. Hıristiyanlar, Museviler ve öteki dinlerden olanlar, Müslüman dinin ilk doğduğu günden itibaren, aynı dönemde ki Hıristiyan Avrupa'da akılların ucundan bile geçmeyecek bir rahatlık ve güven içinde yaşamışlardır. Neden sonra, 11. ve 13. yüzyıllar arasında Hıristiyan Avrupa Haçlı seferleri adı altında haydutluğa soyunmuş talancı ve istilacı ordularını doğuya gönderip, burada barbarlık ve zulümleriyle İslam fanatiklerini ve fanatikliğini de çığırından çıkarınca, başka dinden olanlara gösterilen hoşgörünün yerini katı bir düşmanlık almıştır. Yinede, bu dönemlerde bile, İslam savaş önderleri, Haçlı ordularının Hıristiyan prenslerine ve soylularına gösterdikleri mertlik ve saygıyla onlar sık sık utandırmaktan geri kalmamışlardır. Üst kademelerdeki bu manevi, ahlaksal, zihinsel ve fiziksel çöküntülere alternatif oluşturacak bir kitle ağırlığının halk tarafından meydana getirilmesi söz konusu değildi. Doğu insanı gayretli, ılımlı ve azla yetinen insandır ve bu azla yetinme, "çok şükür" deme huyu onun felaketini hazırlayan etmenlerin başında yer alır. O en azla yetinirken, tepesindeki despotların, emeğinin ürününü elinden nasıl çaldıklarını seyretmektedir yalnızca. Buna bir tepki göstermez. İkliminde etkisiyle, yoğun güçten, sert tepkilerden yoksun, düşünmeye çok az istekli doğu halkı, kuşaklar boyunca, atalarından bu yana, despotizm ile birlikte yaşamaya alışmış, baskıyı, önü alınmaz, karşısında tamamen güçsüz kaldığı bir doğa gücü gibi algılama alışkanlığını üstünden atamamıştır. İslamiyet ile Hıristiyanlık arasındaki önemli bir fark şudur: Araplar kendilerine boyun eğdirdikleri halkların ya da ulusların incelenmesinde ve bunlara ilişkin bilgilerde kendilerine yararlı olabilecek yapıtları özenle toplarlardı. Oysa Hıristiyanlar kendi öğretilerini yayarlarken, benzeri kültür yapıtlarını ve anıtlarını, iblisin işi ve dinsizliğin belirtisi sayıp, iyi bir Hıristiyan'ın bunları hemen yok etmesi gerektiğine inanarak yok etmekten geri kalmamışlardır. Ozan Ebul Ala'nın şu sözleri ünlüdür: "İnsanlar iki sınıfa ayırırlar; ya akılları vardır inançtan yoksundurlar, ya da inançları vardır akıldan yoksundurlar."
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat