Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda hiç kimseye benim kadar eziyet yapılmamış ve hiç kimse benim kadar baskıya maruz kalmamıştır!” Beytullah'ı (Allah'ın evini) puthaneye çeviren müşrikler, kesilmiş devenin pis iç organlarını ve pisliklerini burada namaz kılan Resullullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) başından aşağı döktüler.
Kabe'nin gölgesinde oturan kafirler, Hz. Peygamber'in üzerine saldırarak gömleğini mübarek boğazına geçirerek boğmak istediler. Yolda karşılaştıklarında Hz. Resullulah'ın yüzüne gözüne toprak attılar. Küfrettiler, alçakca tükürdüler.
Taif'e giderek Abd-u Yaleyl, Hubeyd ve Me'ud adındaki üç kardeşten İslamı tebliğ için destek istedi. Onlar, "Allah senden başka peygamber gönderecek kimse bulamadı mi?" diyerek alay ettiler. Üstelik Taiflileri kışkırtarak üzerine saldırttılar. Hakaretlerle taşlar atılarak vü-cudu ve ayakları kanrevan içinde kaldı. Resullullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kendimden geçmiş olarak Taif'ten çıktım. Karn-ı Sa'leb'e kadar kendime gelemedim."
Cebrail (a.s.) gelerek: "Allah onların yaptıklarını bilmektedir. Her ne dilersen emredesin. İstersen şu Mekke dağlarını onların üzerine yıkayım"dedi.
Resullullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hayır, ben Allah'tan onlardan gelecek olan yalnız Allah'a kulluk eden, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan nesiller çıkmasını diliyorum" şeklinde mukabelede bulundu. İşte rahmet peygamberi.
Hz. Ali (r.a.): "Resullullah'ın başucundaydım. Allah'a kavuşacağı anlardı. Ruhu teslim etmek üzereydi. Dudakları depreşiyordu. Kulağımı verdim, dinledim. 'Ümmetim, Ümmetim' diyordu." Ruhu teslim ederken dahi ümmetini düşünen bir peygamber...
Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda hiç kimseye benim kadar eziyet yapılmamış ve hiç kimse benim kadar baskıya maruz kalmamıştır!” Beytullah'ı (Allah'ın evini) puthaneye çeviren müşrikler, kesilmiş devenin pis iç organlarını ve pisliklerini burada namaz kılan Resullullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) başından aşağı döktüler.
Kabe'nin gölgesinde oturan kafirler, Hz. Peygamber'in üzerine saldırarak gömleğini mübarek boğazına geçirerek boğmak istediler. Yolda karşılaştıklarında Hz. Resullulah'ın yüzüne gözüne toprak attılar. Küfrettiler, alçakca tükürdüler.
Taif'e giderek Abd-u Yaleyl, Hubeyd ve Me'ud adındaki üç kardeşten İslamı tebliğ için destek istedi. Onlar, "Allah senden başka peygamber gönderecek kimse bulamadı mi?" diyerek alay ettiler. Üstelik Taiflileri kışkırtarak üzerine saldırttılar. Hakaretlerle taşlar atılarak vü-cudu ve ayakları kanrevan içinde kaldı. Resullullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kendimden geçmiş olarak Taif'ten çıktım. Karn-ı Sa'leb'e kadar kendime gelemedim."
Cebrail (a.s.) gelerek: "Allah onların yaptıklarını bilmektedir. Her ne dilersen emredesin. İstersen şu Mekke dağlarını onların üzerine yıkayım"dedi.
Resullullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hayır, ben Allah'tan onlardan gelecek olan yalnız Allah'a kulluk eden, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan nesiller çıkmasını diliyorum" şeklinde mukabelede bulundu. İşte rahmet peygamberi.
Hz. Ali (r.a.): "Resullullah'ın başucundaydım. Allah'a kavuşacağı anlardı. Ruhu teslim etmek üzereydi. Dudakları depreşiyordu. Kulağımı verdim, dinledim. 'Ümmetim, Ümmetim' diyordu." Ruhu teslim ederken dahi ümmetini düşünen bir peygamber...